Elli Dokuzuncu Bölüm

En başından başla
                                    

Dikleştirdiği omuzlarını yenilgiyle düşürdü konuşmamla. Siniri balon gibi sönmüştü. Başını sol omzuna doğru yatırarak ofladı. "Ne de güzel uyduruyorsun sen öyle." bu küçük hareketle sağ omzu tamamen açığa çıkarken bembeyaz boynu odağımı kapladı.

Yüzünü izlemeye devam ederken baş parmağımla elmacık kemiğini sevmeye başladım. Temas bağımlısı etmişti beni kendine. Böyle kollarımın arasında olduğu zamanlar dokunmadan, sevmeden duramıyordum hatunu. Üzerimdeki etkisini anlatmakla bitiremezdim.

"Kocanı karşılamayacaksın yani, buradan bunu mu anlamalıyım?" 

Ağzı küçük bir açıyla aralandı. "Kocam olduğunda seni nasıl güzel karşılıyorum görürsün sevgilim." Omuzlarımda dolaştırdı ellerini.

Ferah kokusu genzime dolarken, "Nasılmış, biraz ipucu ver bakayım?" dedim. 

Göğsü aldığı derin nefesle göğsümü baskılarken gözlerimi kapayıp sabır diledim. Yüz üstü uzandığından karşımdaki manzara akla zarardı. Bacaklarımın arasındaki bacağını oynatmasıyla yutkunmak zorunda kaldım. Çok tehlikeli bir pozisyondaydık.

Asu'nun bedenini saran elbise ve bu elbiseyi benim almış olmam kendi kafama sıkmak olmuştu. 

Elbise uzun değildi alırken farkındaydım bu durumun ancak Asu'nun boyu çok uzun olmadığından bu kadar kısa olacağını, onun deyimiyle mini olacağını düşünmemiştim. Tecrübesizliğimden olsa gerekti. 

Bacaklarının büyük bir bölümü çıplaktı ve bu benim akıl sınırlarımı ziyadesiyle zorluyordu. Bembeyaz teni koyu kırmızı rengin içinde ateş gibi olmuştu. Bu ateş beni yakmaya yeminli olmalı ki böyle dibime dibime sokuluyordu. 

"Senin alacağın mini elbiseleri giyer öyle karşılarım tabi ki." deyip bu durum onu fazlasıyla eğlendirdiğinden kıkır kıkır güldü. "Zevkin çok güzelmiş, artık seninle çıkacağım kıyafet alışverişlerine. Gardırobumu birlikte dolduracağız, itiraz yok."

Burnumdan güler gibi bir nefes verip "Bak sen," dedim. "Eğlendirebiliyor muyum seni böyle?" 

Başını bilmiş bilmiş salladı ve neşeli bir sesle cevapladı. "Hem de nasıl," 

Belinde durmaya devam eden sol elimi hafifçe aşağı doğru hareket ettirme gafletinde bulunduğumda avcumun altındaki yumuşacık ten sabrımın son raddesine dayandığıma işaretti. Onu rahatsız edebileceğim düşüncesiyle elimi kalçasından çekmek istedim lâkin o bu dokunuşumdan zerre rahatsızlık duymuyormuş gibi gömleğimin düğmesine ilişen parmakları eşliğinde konuşmaya başladı. 

"İçerisi çok sıcak, sıcaklamadın mı?" dolgun alt dudağını ağzının içine yuvarladı. "Düğmelerini açmamı ister misin?" 

Kirpiklerinin altından öyle utangaç bir bakışı vardı ki sözleri ve hareketlerinin ne kadar zıt olduğunu görünce içimi derin bir nefesle doldurdum. 

Avcumun altındaki dolgunluğu parmaklarımı hafifçe oynatarak okşadığımda dişleriyle dudağını ısırdı. "Aç bebeğim," dediğimde ölüp bittiğim kahverengi gözbebeklerinin içindeki güzel ışıltıyla başını eğerek bacağının birini koltuktan aşağıya sarkıtarak uyluğumda oturur pozisyona geçti. 

Titreyen elleriyle gömleğin düğmelerini açmaya başladığında oturuş pozisyonuyla elbise bembeyaz, pürüzsüz bacaklarından yukarıya sıyrılmıştı. Yutkunmak zorunda kaldım. Hem de defalarca… Ama yetmedi. Sabır taşım çatlamıştı sonunda. Asu bu gece itinayla sabrımın sınırlarını zorladığından sonunda istediği olmuş ve iradem tüm gardını indirmişti. Tek bir hareket yetecekti son kalemi yıkmaya.

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin