fifteen

3.9K 435 217
                                    

Elimde ki poşetlerle bilmem kaç katı çıkıp - asansör doluydu ve bekleyecek sabrım gerçekten hiç yoktu- kendimi sonunda eve attığımda kelimenin tam anlamıyla bir an için yere yığılıp kalacağımı düşünmüştüm. Nefes nefeseydim, hızlı hareket ettiğim için başım hafif hafif sızlıyordu çünkü migrenim, sinüzitim ve arada unutup durduğum iyi huylu kistim, hepsi ben yorulduğumda devreye giriyordu. Gerçekten abartmıyordum, kalbim yerinden çıkacak gibi atarken abartamazdım da zaten.

Poşetleri içinde ne olduklarını umursamadan, koridora bırakırken emindim ki bir kaç şey hasar almıştı, yine de bu benim şu an ki durumumdan daha önemsizdi. Ölüyordum ve hala daha kimseden çıt çıkmamıştı.

Taehyung, yokum diye delirirken şu an hiçbir tepki vermiyordu mesela. Garipti bu, ben olsam kapının açıldığını duyar duymaz koşuşturup gelirdim.

Anlamıyorum, sanırım benimle oynuyordu.

Kapıyı kapatmış ve ellerimi dizlerime koyup nefesimi düzene sokmaya çalışmıştım, şimdilik yapabileceğim ve odaklanmam gereken şey buydu. Onun hakkında düşünemezdim, bu zaman kaybı olurdu.

"Ah, kook!" Ve duyduğum sesle kaşlarım çatıldı. Görüş açımın algıladığı kısım, eğik olduğumdan dolayı sadece koridorun benim özel seçimimle döşenmiş beyaz fayansını ve biraz ilerisini kavrıyordu, o yüzden bana seslenen kişinin kim olduğunu şu an kestiremiyordum.

Taehyung'un olamayacak kadar basit bir ses tonuydu bu ama aynı zamanda jimin'in olamayacak kadar da kalındı.

Pekala hafızam kötü değildi çünkü bir çevrem yoktu, gerçekten yoktu. İliklerime kadar yalnızdım, canlı yayınımdan edindiğim hayranlarım vardı onlar da evimi bulamayacağına göre... ama şu an bu kişinin kim olduğunu çıkaramamak beni geriyordu. Korktuğum şeyse kim olduğunu hala daha anlayamamaktı.

Gerçekten çok yorulmuştum ve henüz tam anlamıyla kendimde değildim, doğrulup bana seslenen kişiye bakamıyordum bu yüzden de kafamda kurup duruyordum.

Ama şöyle detaylı bir şekilde düşününce taehyung ve jimin dışında korece konuştuğum kim vardı ki benim? Namjoon hyung dışında kimse yoktu.

Bir dakika... Namjoon hyung?

Evet.

Kim Namjoon.

Bunu kavrayınca "Hyung!" diye gereksiz bir heyecanla çığırmıştım ve sonrasında başımı kaldırarak onunla göz göze gelmiştim. O da benim bu tepkime sırıtarak cevap vermiş ve kafası karışmış şekilde bana bakmıştı. Pekala, neydi bu gereksiz tepkim? Merak ediyordum açıkçası ama yine de bu beni rahatlattı.

En gergin anımda birinin elimi tutup, beni rahatlatması gibi hissettirdi ya da bir çocuğun ilk okul gününde ailesinin ona eşlik etmesi gibi... Yani gerici, heyecan verici, stresli ama bir o kadar da elini kavrayan bir el var, rahatlatıcı.

Deneyimlediğim bir şey değildi ama kelimelerle aram iyiydi .

Derin bir nefes verdim ve gerçekten güldüm. Uzun zaman sonra gerçekten. Hoş gerçekten gülmek neydi bilmiyordum ama onu yapıyordum işte . Aynı zamanda düşünmeyi bırakıp bu adama odaklanmam gerekiyordu ve eklemeliyim ki hala daha ellerim dizlerimde, eğilmiş bir şekilde duruyordum.

Yani gerçekten odaklanmam gerekiyordu.

Ama odaklanınca... Ne? Diye kalakaldım. Namjoon mu? Hani şu alt komşum olan namjoon, geçenlerde bana koca bir dehşeti yaşatan kabusumun başrolü namjoon.

Yazar olan kim namjoon.

Az biraz hoşlandığım, kim namjoon.

Burada ne işi var?

Mr. perfectly fine ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin