fourteen

4.7K 517 125
                                    

Uzanıyorduk.

Evet, taehyung ve ben birlikte uzanıyorduk. Benim yatağımda, benim kıyafetlerimle. Oldukça şaşırtıcı geliyordu aslında kulağa, tüm bu şeyleri görmezden gelmeyip ele alırsam...

Ama ne yapabilirdim ki? Başka bir yolum yoktu, seçebileceğim. Ben o kadere karşı gelebilen, dik başlı kişi değildim, ben kaçardım. Kaçar saklanır ve ağlardım. Başkalarının bir şey yapmasını beklerdim, ben yapmazdım.

Yani çoğunlukla bu böyleydi...

Duştan çıktığımızda taehyung beni sadece kurulamıştı, ben ise onu arkamda bırakıp dolabımın önüne geçmiş ve giyinmiştim. Ne utanma vardı ona duyacağım ne de başka bir heyecan. Bir kaç dakika sonra ise o yanıma geldi çekine çekine ve kıyafetlerimi istedi, verdim. Garip değil miydi, onun hissiz olması gerekmiyor muydu? Yer değiştirmiştik.

Şimdi ise boş boş uzanıyorduk ama o göğsümde yatıyordu ve ben tavanı izlemeye dalmış bir şekilde istemeden onun saçlarıyla oynuyordum. Uzun tutamları parmağıma doluyor ya da bir kedi gibi onu okşuyordum. Sanırım biz duş alırken jimin gitmişti. nereye olduğunu ikimiz de bilmesekte taehyung böyle söylemişti ve bu da bizim duştan sonra kurduğumuz tek diyaloğumuzdu, şimdiye kadar.

"Hatırlıyor musun?" Usulca konuştuğunda, tüm dikkatimi ona verdim. Ses tonu o kadar yorgun ve kısıktı ki, onun bu konuma düşeceğini hiç hayal edemezdim. Kim ederdi? "Lisedeyken..." Hafifçe gülmüştü. "Her gün beni bekliyordun okulun kapısının önünde, sonra sarılmadığımda bana küsüyordun."

Cümlesi bittiğinde gözümün önüne yığılan anı bulutuysa sırıtmıştım hafifçe. Evet, gerçekten de tam olarak dediği gibiydi. Okula erkenden giderdim çünkü yürürken müzik dinlemek hoşuma gidiyordu ama mesafe çok olduğundan çok çok erken çıkardım bulunduğum konumdan. Okulun tam önüne gelince de işime geldiği için duvara yaslanıp, nerede kaldığına dair ona bir sürü mesaj atardım ve onu beklerdim. O, lüks arabasından inip bana yavaşça ilerlediğinde ise güneşten daha kuvvetli bir şey doğuyordu benim içimde, gerçekten doğuyordu. Sonra bana sarılsın diye beklerdim çünkü bana bunu alıştırmıştı ama yapmazdı da bu yüzden başımı eğip yanında sınıfa girene kadar sessizce yürürdüm. Kalp ağrılarımı hatırlıyorum, onun bana mesaj attığını anlayabilmek için kurduğum özel bildirimleri anımsıyorum.

O benim için farklı bir noktadaydı, eskiden farkında olsaydım o anılarımızın ve hislerimin buna aşk diyebilirdim ama şimdi... Bu aşk falan değildi. 

Aşk olamazdı.

Ona aşık olmak istemiyordum, geçmişte bir yer de olduysam bile bunu kabullenmek istemiyordum.

"Sen de..." demiştim, aklımı dağıtmak için ve biraz da ona ayak uydurmak istedim. "senden hoşlanan çocuğu rehberliğe şikayet etmiştin."

"Bunu yapmadım." Başını kaldırmış ve bana bakmıştı. Sorgularcasına kaşlarımı kaldırarak baktım ona çünkü bunu gerçekten yapmıştı.

"Ama yaptın ve düşününce... çok homofobikçeydi." Dürüst olmak gerekirse, onun bu hareketine şahit olduğumda deli gibi ağlamıştım, böyle şeylere çok karşı olduğunu düşündüm. Hoş o zamanlar bu kavramları tam bilmesem bile bu durum beni çok üzmüştü, hatta onunla arama biraz mesefe bile koymuştum.

"Hayır, yani... Evet yaptım çünkü korktum."

"Neyden korkabilirsin?!" Asıl herkes ondan korkuyordu.

"Bana senden hoşlanıyorum dedi? Neden korkmayayım?"

"Kız olsaydı bunu diyen?"

"Yine korkunç olacaktı."

Mr. perfectly fine ✓Where stories live. Discover now