Kılıç'lar |izler

430 47 3
                                    

Şansölye Eden'in anlatımıyla, toplantı günü akşam vakitleri;

"- Buyrun sayın şansölye." Uşağın uzattığı kırmızı deri cilt kaplamalı kitabı aldıktan sonra ona odasına çekilebileceğini söyledim. Uzaklaşan adama son bir bakış atıp kitaba döndüm. İnceleyip incelememeyi düşünürken izinsiz kurcalamamam gerektiğine karar vererek gözlerimi kitabın üzerinden çektim.

İmparatorun emriyle imparatoriçenin dükalık evindeki odasından getirmemizi istediği kitaptı bu. Uşak bana teslim etmişti. Şimdi ise ben imparatora teslim edecektim.

Çalışma odasının önüne doğru yürürken kapının önünde kollarını göğsünde kavuşturmuş zemini izleyen Argus Magnolia'yı gördüm. İmparatoriçenin özel kılıcı olduğundan sıkça etrafında geziniyordu. Burada olması imparatoriçenin'de odada olduğunu gösterirdi.

Yanına yaklaştığım adam beni farkedince başını kaldırdı. Yüzüne bir tebessüm yayılırken başımla selam verdim.
"- Şansölye hazretleri, hoşgeldiniz."

İhtişamlı konuşmasıyla yüzümü buruşturdum.
"- Hadi ama Argus! Artık arkadaşız zannediyordum. Bana resmiyetle yaklaşma lütfen."

Gülen adam, "- Tepkini görmek için yapıyordum adamım sakin." Dedi.

Gözlerimi devirirken kolumun altına sıkıştırdığım kitabı elime aldım. Bakışları kitaba kayan Argus bana sorgulayıcı bir bakış attı.
"- Onu okumadın değil mi?"

Tavrına anlam veremeyerek tek kaşımı kaldırdım.
"- Hayır. İmparatorumun izni olmadan bunu yapmam."

"- Pekâlâ, umarım öyledir. " Kendi kendine mırıldandığı cümleyi duymak beni biraz incitti açıkçası. Güvenilmez biri değildim, ayrıca imparatoruma olan sonsuz bağlılığım ile sadakatimi bilmeyen yoktu. Argus'un, yeni tanısamda garip bir şekilde çok çabuk ısındığım adamın bana şüpheyle yaklaşması gururumu kırıyordu.

Ona kaşlarımı çatarak baktığım birkaç saniyenin ardından omzuna vurarak yanında geçtim ve önünde bulunduğumuz odanın kapısını çaldım. Gir emriyle kapıyı açıp içeri yürüdüm, Argus'ta arkamdan girmişti. Dönüp onu tersleyesim geldi. Bana giriş izni verilmişti ona değil!

Belimi bükerek selam verdiğim imparator ve imparatoriçe selamıma karşılık verdiği için doğruldum.

İmparator çalışma masasında oturmuş bir belge incelerken imparatoriçe onun kucağına kurulup başının hemen yanından okuduğu belgeye bakıyordu. Bizim girişimizle belgeyi masaya bırakan imparatorun gözleri bir kartalın avını yakalaması gibi kitabın üzerinde durdu.

"- Bu o mu?" İmparatoriçenin onayıyla imparator elini uzattı.
"- Ver Eden."

Masaya yaklaşıp uzattığı eline kitabı bıraktım. Bir anlık bir temasla parmak uçlarımız birbirine değdi ve heyecanla acaba bu sefer onun özel kılıcı olduğumu anlar mı diye merakla yüzüne baktım ancak hiç-bir değişiklik olmadı hatta duraksamamı garip bulmuş gibi baktı.

Görerek anlamamıştı, sesimi duyarak tanımamıştı, arkadaş olmamıza rağmen hâlâ en ufak bir şüphesi yoktu. Acı çekmemesi için özel kılıcı olduğumu açıklayamıyordum ama yıllardır bir an bile şüphe etmemesi kalbimi kırıyordu. Bana değer verdiğini bilsem'de yanı başında olmama rağmen beni farkedememesi canımı yakıyordu.

Yine bana kısa bir süre bakıp dikkatini üzerimden çekmişti. Elindeki kitabın ilk sayfasını aralarken bize odadan çıkmamızı ister gibi bir hareket yaptı. Argus ve ben dışarı çıkıp kapıyı kapattık. Dönüp yüzüne bakma gereği duymadan Argus'un yanından geçip koridora yöneldim.

Alaric Arsen'e saray ve imparatorluk hakkında bilgi verecektim bugün çünkü burada yaşama kararı almıştı. Verdiği değerli bilgilerin karşılığı olarak imparatorluk vatandaşlığı vermek boynumuzun borcuydu. Vatandaşlık vermişken yaşadığı yeri ve koşulları öğretmekte benim gönlümden gelen bir hediyeydi. Ona akşamları odasında buluşup çalışmayı önermiştim. Bu yüzden bugün ilk kez odasına gidip ona bildiklerimi aktaracaktım.

"- Eden, nereye gidiyorsun böyle aceleyle?" Argus'un sorusuyla geriye doğru bir bakış atıp onu süzdüm.

"- Seni ilgilendirmez çürük yaban mersini." Sitemli ve basbaya sinirli sesimle şaşıran adamdan, "- Hı?" Diye bir ses çıktı ancak dönüp bakmadım.

Beni güvenilmez buluyorsa ben'de ona güvenmezdim olur biterdi.

Zaten sinirli günümdeydim, Maximillian özel kılıcı olduğumu yine anlamamıştı, birde bu herifin küstah tavırlarını çekiyordum!

Mental olarak çok çabuk mood değiştiren biri olarak söylemeliyim ki şu an 'inadım inat' triplerindeyim. Bu yüzden herkese kan kusturmak istiyorum. İçimde kaynayan öfkeyi dizginlemeye çalışırken Alaric Arsen'in odasına gelmiştim bile. Kapıyı tıklatırken aklımda Argus'un mavi saçlarını kökünden kopardığım sahneler dönüyordu.

"- Pokolo, omorom oylodor." Argus'u ağzımı bükerek garip bir şekilde taklit ettikten sonra iki kere 'tch tch' diyerek açılmayan kapıyı tekrar çaldım.

"- Geldim geldim!" Arsen'in sesiyle zihnimdeki Argus'a işkence çektirdiğim anlardan sıyrıldım.

Kapıya açan adamın üzerinde -belden altında- yalnızca bir havlu olacağını hiç beklemiyordum. Öyle ki hazırlıksız yakalandığım için -sabahtan beri- elimde tuttuğum tarih kitabı yere düştü.

"- Oha!"

"- Yuh!"

"- Birde sevişin isterseniz amk!"

"- Ayıp be aile var burada!"

Argus ve Cordelia hanımın kardeşi Cosey'in sırayla birbirleri ardına verdikleri tepkiyle başımız onlara döndü. İkiside koridor duvarının arkasından başlarını uzatarak bizi gözetliyordu. Onlara bakarken şaşkınlığım arttı. Arsen'de şaşırmış olacak ki ağzı balık gibi açılmıştı.

Diğer adamların aksine ben onun bedenini ve ahlaksız fikirleri düşünmeden önce vücudundaki çok sayıda olan yaraları farkettim. Endişeyle Arsen'e bakarken şiddet gördüğü hakkında ki eski düşüncemi tescillemiş oldum. Bu öylesine bir şiddetmiş gibi'de durmuyordu. Bedenindeki izlere bakılırsa durum çok daha ciddiydi.

Ruhum kin duygusuyla dolarken daha yeni tanıdığım bu adama zarar verenlerin mahvedilmesi gerektiğini düşünüyordum.

Günahsız insanlara zarar verenlerden tiksinir ve nefret ederdim. Yaptıklarının bedelini er ya da geç ödeyeceklerdi. Cezalarını adalet vermiyorsa ben ve benim gibiler verirdi.

Kötü Kadın KlişesiWhere stories live. Discover now