Dük ve imparator

1.8K 184 15
                                    

İki kanatlı büyük kapı benim gelmemle muhafızlar tarafından açıldı.

Tam karşı'da dük oturuyordu.

Koyu kırmızı saçları ve kan kırmızısı gözleri vardı. Sert ve sivri yüz hatları sebebiyle oldukça korkutucu duruyordu.
Vücudu epey yapılıydı ve oturduğu yerden bile uzun bir boyu olduğu anlaşılırdı. Aslında baba tabirine göre genç duruyordu. Gerçi 36 yaşında olduğu için yaşlı göstermesini beklemek saçmaydı ya zaten.

Kim bilebilirdi ki bu adamın kızı için tavşan kostümü bile giydiğini... ahh doğru ya, ben ve düklük çalışanları biliyor.

Onu selamlayıp yanı başındaki sandalyeye oturdum.

"- Günaydın babacığım." Dedim en parlak gülüşümle.

Sesimle bana dönen ifadesiz suratlı dük, beni gördüğü an yüzü ışıldayarak kocaman gülümsedi.

"- Günaydın biriciğim."

Sonrasında sohbet ederek yemeye başladık. Açıkçası ilk kez karşılaştığımız için biraz heyecanlıydım ve içimde ona karşı garip bir sempati vardı. Hatta odadan girip onu ilk gördüğüm an içimde özlem duygusunu hissettiğime emindim. Ve ilk kez onu görmeme rağmen sohbet ederken hiç duraksamamıştım. Sanki her gün bunu yapıyormuş gibi rahat, doğal ve uyumluydum.

Garipti. Bir şeyler yanlış hissettiriyordu. Ama mutluydum'da. Çünkü bu adamın yanında olmak beni sebepsizce güvende hissettiriyordu.

Ağzındaki lokmayı yutup şarabını yudumlayan -sabah sabah şarap mı içilir be- dük başını bana çevirerek sordu.
"- Yapmamı istediğin ya da yapmak istediğin bir şey var mı çiçeğim?"

"- Umm, aslında izin verirseniz imparatorluk sarayına gitmek istiyorum. Sonrasında başkentte gezintiye çıkıp alışveriş yapabilirim belki diye düşünüyorum." Dediğimde kaşları hafif kalktı. Bir şey diyecek oldu ama vazgeçerek beni onayladı ve istediğim kadar para haracayabileceğimi söyledi.

Yemekten sonra hazırlanıp imparatorluk sarayına doğru yola çıktım.

Sarsıntılı yollar yüzünden beynimin pestili çıksada bir şekilde bayılmadan ya da kusmadan hedefe varmıştım.

Sarayda beni büyük bir saygıyla karşıladılar. Ancak hiçbirine dikkat etmeden direkt imparatorun çalışma odasına gittim.

İçeri girdiğimde belge yığınları ile meşgul olan imparatoru selâmladım ama bana bir bakış atarak onunla vakit geçirmem için biraz beklemem gerektiğini söyledi.

Burada ben değil gerçek Cordelia olsaydı muhtemelen yanlış anlayarak imparatorun onu başından savdığını düşünürdü. Sonra'da çıldırıp sinir krizi geçirerek ağlardı.

Aslında ben de imparatorun onu başından savdığını düşünebilirdim, tabii romanı okumasaydım.

Ama durum aslında öyle değildi. Maximillian epey meşgul bir adamdı ve benim ani gelişimle işleri sekteye uğramıştı. Yine'de nişanlısına vakit ayırabilmek için işlerini hızlıca bitirmeye çalışıyordu ki sonrasında tüm gününü gelecekteki eşiyle geçirebilsin.

Ben şımarık bir kız olan Cordelia gibi boşuna olay çıkarmak yerine misafir koltuklarına geçip oturarak Maximillian'ı beklemeye başladım.

Uşak ve diğer hizmetliler sinirlenmediğim için şaşırsa'da hemen toparlanıp bana bir şey isteyip istemediğimi sordular.

Bir kahve rica edip odanın camından gökyüzünü izlemeye başladım.

O sırada az önce görmeme rağmen hiçbir tepki vermediğim bu romanın ana karakterini düşünüyordum.

Okurken aşkından yanıp kavrulduğum herifin karşısında tepki vermesem de içimde filler tepişiyordu.

Maximillian, beline kadar uzanan gümüş saçları ve gümüş kirpiklerinin çevrelediği altın sarısı gözleri ile ilâhi bir varlığa benziyordu.

Kaslı devasa bedeni, o ilahi görünüşe abes kaçmak yerine aşırı yakışıyordu.

Kalem tutarken hareketleri zarifti, aslında çoğunlukla her hareketi zarif olurdu. Ancak savaş alanında ve yatakta vahşi bir yırtıcıya dönüşüyordu. Bunları Novel sağ olsun fazlasıyla biliyordum. Gerçi onun vahşi olduğu tüm sahneler kan ve cinsellik yüzünden +18 olunca detaylı anlatılmıyordu ama yine de üstün körü'de olsa bu dünyada onun hakkında her şeyi biliyordum.

Ama gökyüzünü izlerken farketmeden bakışlarım ona ne zaman kaydı ve ben ne kadar süredir çenem elime yaşlı bir şekilde hülyalı hülyalı iç çekerek onu izledim bilmiyorum.

Yaptığım şeyi o -biri tarafından sapıkça izlendiğini hissetmiş olmalı- kafasını kaldırıp bana baktığında bile farketmedim.

Tek kaşını kaldırıp bana bakan Milan'ın* pozisyonumun değişmediğini görünce dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı ve gülüşü büyümeden işine geri döndü.

*Milan* = Sadece Cordelia'nın kullandığı takma ad, Maximillian'ın kısaltması.

Bu hareketle ne yaptığımı sonunda farketmiş olsam'da bakışlarımı çekmedim.

Çünkü gerek yok. Herkes gördü zaten. Çiçeği koparıp suya koymak gibi bir şey olurdu bakışlarımı çekmem.

Hem zaten onun nişanlısıyım yani yaptığım yanlış değil.

Ve Tanrı aşkına, kim aşık olduğu ultra yakışıklı roman karakterine bakmaya doyar ki?

Kötü Kadın Klişesiحيث تعيش القصص. اكتشف الآن