epilog

25.5K 941 454
                                    

13 yıl sonra...
CALUM
Hotel odasının kapısını araladığımda Amanda sabırsız bir şekilde küçük bedenini odanın içerisine attı. Hiç vakit kaybetmeden odadaki üç kişilik yatağa kendisini bıraktı. Minik bedenini yatağın ucuna yaslayarak "Çok yoruldum" diye homurdandı. O her zaman homurdanırdı. Onu mutlu etmek imkansız gibi bir şeydi aslında. Sadece onu biraz mutlu etmeye çalışıyordum ve o dahada mutsuz olmaya başlıyordu. Yapabileceğim pek bir şey yoktu bu konuda.

"İstersen biraz dinlen" diyerek bir öneride bulundum. Daha 8 yaşındaydı ve uzun yolculukları bünyesi kaldırmıyordu. Her seferinde daha çok yoruluyor ve bunun etkisiyle daha çok homurdanıyordu. Yeşilin en güzel tonunda olan gözlerini devirerek, yatağa kıvrıldı ve bedenini kendisine sardı. Gözlerini kapatmıştı.

"Mezarlığa gideceğin zaman banada haber verir misin? Dedemi görmek istiyorum.'' Onu usulca başımla onayladım. Daha küçüktü ama çoğu yaşıtından olgun bir çocuktu. Her zaman mantıklı konuşur, ve sürekli ciddi olurdu. Yanına giderek yorganı üzerine çektim. Bu soğuk tavırları ve baygın bakışlarıyla kimseyi umursamayacak türdendi. Bavuları kenara çekerek karşıdaki yatağa uzandım. Uzun bir yolculuk yapmıştık. Takım elbiselerimi çıkartarak eşortmantlarımı giydim. Bu sırada kapı açılmıştı. Emma, baygın gözleriyle yanıma gelerek yattı ve elini karnımın üzerine koydum. "Amanda uyumuş" diye fısıldası alçak bir sesle. "Bende çok yoruldum, uyuyalım mı?" Ona görmeyeceğini bildiğim halde başımla onayladım. Bedenini benimkiside yaslayarak, üzerini değiştirmeden kıvrıldı. Sanırım, Amanda annesine benziyordu. Onun gibi yeşil gözleri, sim siyah saçları ve ciddi bakışları vardı. Gözlerimi kapatarak her seferki gibi uyumaya çalıştım ama asla böyle bir şekilde uyuyamıyordum. Düşünmeden ve huzurlu bir uykuya dalmak için uzun bir süredir ilaç kullanıyordum. O, aklıma gelmesin diye ilaç içmeye başlamıştım. Daha ne kadar acizleşebileceğimi bilmiyordum.

Aklıma gelmesini istemiyordum ama... Onun hakkında düşünmeyi de kesemiyordum. Bunu yapmamalıydım. Aradan uzun bir süre geçmişti ve ben artık 32 yaşında, evli bir adamdım. Üstelik sekiz yaşında bir çocuğum vardı. Onun ismini taşıdığı bir çocuğum...

Ona bu ismi vererek sanırım hayatımın en büyün hatasını yapmıştım. Tam bir salaktım. Her kızıma seslenişimde, yeşil gözlerine baktığımda ve baygın bakışlarını gördüğümde aklıma o geliyordu. Bana ciddi bir şekilde bakarkenki ifadesi gözümün önüne geliyordu ve berbat günlerimi katlanabilir kılıyordu. Bazen ise aklıma geldiğinde delirecek gibi oluyordum. Onu unutmak istiyordum. İngiltereye ilk gittiğimde bunun için hiçbir çaba sarf etmemişitim. Onu unutmak için yani. Aksine: Bütün zamanımı onu düşünüyordum. Bazende acımın geçmesi için başka kızların canını yakıyordum. Bu iki yıl böyle devam etmişti. Ardından deli gibi sarhoş olduğum bir gece Emma ile tanışmıştım. Birlikte olmuştuk. Bana karşı çıkmamış, her seferinde daha fazlası için yalvarmıştı. Yeşil gözleri, parıldarken onun Ammanda olduğuna kendimi inandırmıştım. Sabah olduğunda ise... Onu terk edememiştim. Öyle masum ve hiçbirşeyden habersiz uyuyor du ki o gün: Amanda'nın hayatını maf ettiğim kadar, yatağımda yatan yabancı kadının hayatını iyi yapacağım ile ilgili yemin ettim. Ve işte... Tanışalı 11 yıl olmuştu. Acaba Amanda ne yapmıştı? diye sormaktan kendimi alı koyamıyordum bir türlü. Evlenmiş, benim gibi yeni bir hayata başlamış mıydı? Yoksa... Yoksa hâlâ acılar içinde miydi? Umarım birinci seçenektir ama deli gibi ikincisinin olmasını istiyordum. Derdim... Derdim onun acı çekmesi değildi. Başkasına dokunmuş olma düşüncesini kabullenemiyordum sadece. Bunca yılldan sonra üstelik.

Emma, kıpırdandığında gerçek hayata geri döndüm. Böyle saçma sapan şeyler düşünmemeliydim. Buraya sadece babamın ölüm yıldönümü için gelmiş, ve tekrar gidecektik. Dahası yoktu ve asla olmayacaktı. Onu... Onu bir daha asla görmeyecektim bile.

Step MomWhere stories live. Discover now