Elli Sekizinci Bölüm

Start from the beginning
                                    

Gözlerini kaçırıp elini ensesine atarak saçlarını karıştırdı. Bu gece çok gergin görünüyordu. Sebebini deli gibi merak etsem de sormadım.

Arabadan iner inmez buz gibi hava çıplak bacaklarıma çarpmış ve beni ürpertmişti. Hava oldukça soğuktu. Hemen kapalı bir alana girmek istiyordum. Yüzümü arkamdaki uzun bedene döndürdüğümde elleri kabanımın kuşağını buldu ve hemen bağladı. "Hasta olmaman gerekiyor," dedi ilgili bir ses tonuyla. "Acele edelim bebeğim. Isınman lâzım."

Kolunu dirseğinden bükerek yanında tuttuğunda elimi kolunun üzerine yerleştirdim. Topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tok sesler eşliğinde etrafı ışıklandırılarak fazlasıyla aydınlık bir ortama sahip olan görkemli ağaçların arasındaki dağ evine ilerledik. Muazzam bir yerdi ve ilk bakışta sizi kendine hayran bırakıyordu. Gündüz gözüyle eminim çok daha güzeldi. 

İki ahşap basamağı çıktıktan sonra yine ahşap parke döşeli zeminden yürüyerek kapıya ulaştık. Savaş kapıyı açarak önden geçmem için işaret verdiğinde seri adımlarla içeriye girdim. Gürül gürül yanan şöminenin sesi daha ilk adımda kulaklarımıza dolmuştu. 

Savaş kapıyı kapatıp kilitlerken kabanımın kuşağını çözdüm. Dışarının aksine içerisi sıcacıktı ve bu tatlı sıcaklık üşüyen bedenimi gevşetmeye yetmişti. Bir yandan da loş bir ışıkla aydınlatılmış olan odayı inceliyordum. Şöminenin önüne atılmış olan iki pofuduk minder, onların gerisinde ise koyu gri renkte L şeklinde bir koltuk vardı. Koltuğun önünde camdan oluşan bir sehpa ve üzerinde kokulu mumlar ve kırmızı gül yaprakları bulunuyordu. Bunca hazırlık bu gecenin bir hayli özel olduğunu vurgular nitelikteydi. 

Kabanımı omuzlarımdan sıyırmaya başladığımda Savaş yardımcı olmak üzere arkama geçtiğinde sert bir soluk verdiğini işittim. Kabanın gizlediği sırtım açığa çıktığında, "Bu elbise bu kadar…" duraksamasıyla yanağımı ısırdım gülmemek için. 

Ağzının içinden içinden konuştu. Daha çok kendiyle bir münakaşaya girmiş gibiydi. Elbiseyi alan kendisiydi, alırken ne düşünüyordu merak ettim. Giydiğimde minicik elbisenin boyunun uzayacağını falan mı acaba? 

"Yakışmamış mı yoksa?" dedim sesimi biraz alınmış gibi çıkartarak. Birazcık rol yapmaktan zarar gelmezdi. 

Homurdanmayı anında kesti. "Çok yakışmış güzelim," derken sesine yansıyan hoşnutsuzluk elle tutulur cinstendi. "Sorun da bu ya çok yakışmış ulan," isyan edercesine konuşmasıyla keyfim daha da arttı. Bu gece çok eğlenceli geçeceğe benziyordu.

Kollarımı da kâşe kumaştan kurtardığımda elbiseye vereceği ilk tepkiyi kaçırmamak için zaman kaybetmeden arkamdaki bedenine döndüm. Dönüşümle birlikte vücudumu saran koyu kırmızı saten kumaşın göğüs dekoltesine düşen bakışlarıyla adem elması sert bir yutkunuşa ev sahipliği yaptı. 

O bakışlar neydi öyle?

Gözleri baştan aşağıya vücudumda gezinirken sertçe yutkunarak bir adım geriledi. Ela gözlerin içinde bir yangın başlamıştı. Gözlerinin değdiği her noktam cayır cayır yanıyordu. Küçük bir kıvılcımla tutuşmaya başlayan bedenimde boynumdan başlayan yanma hissi usulca yüzüme doğru süzülüyordu. Tepkisini merak ederken bakışları altında utanacağımı asla düşünmemiştim. 

Boğazını gergince temizledi. "Bunun elbise olduğunu zannetmiştim," demesiyle dayanamayarak dudaklarımdan bir sesli bir gülüş döküldü. Elini saçlarına daldırıp geriye doğru yatırdı elbiseyi dikkatlice incelemeye devam ederken. Alt dudağını ısırıp sabır çekerek başını iki yana salladı.

155 POLİSİYEWhere stories live. Discover now