2

366 41 25
                                    

" Buyrun komutanım."

Köylülerden biri beni, savaş yüzünden kaybettikleri evlerinin yanına kurdukları çadıra doğru ilerletirken ben tüfeğimi omuzuma asarak arkamdaki askerlerime bakmış, iyi olduklarından emin olduktan sonra ise adımlarımı hızlandırarak çadırda bizleri bekleyen hediyemize doğru ilerlemiştim.

" Bizden değildir bu çocuk. Annesini sizin askerlerden biri vurmuş. O da...o da sizin askerinizi kurşun yağmuruna tutmuş komutanım."

Duyduğum şey ile sakinliğimi korumaya çalışırken arkamdaki askerlerimin homurtularını duymaya başlamıştım bile. Normalde olsa onları uyarmam gerekirdi fakat bu sefer bende sinirli sinirli çadırın içindeki soysuza küfür ediyordum. Öldürülen askerimin katili bir kaç adım ötemdeki çadırdayken nasıl sakin kalabilirdim ki? İnsanlığıma aykırıydı bu.

Annesi düşmanlarının en gözde casuslarından biri olan bir soysuzu almaya gelmiştik buraya. Alıpta bir kaç şey öğrenmek için üstlerime götürmek için tepmiştim onca yolu. Onca zorluğu sırf bunun için çekmiştim fakat şimdiden, daha yüzünü bile görmeden o herifi elime alıp öldüresiye dövmek istiyordum. Sadece istiyordum işte, komutan olarak  böyle bir şey yapamazdım.

Önümde yürüyen yaşlı adam durduğunda bende durarak beynimde dönüp duran düşünceleri bir kenarı itmiş ve önünde dikildiğimiz çadıra giren adamı izlemeye başlamıştım. Dışarı çıkacak olan iğrenç herifi bekliyorduk hepimiz. Çokta beklememiştik zaten. Yaşlı adam bir kaç saniye sonra çıkıvermişti dışarı, kolundaki düşmanımızla.

Fakat... fakat çadırdan çıkan düşman iğrenç bir adam değildi... ağzı yüzü yara bere içinde, oldukça güzel duran, beyaz tenli, boncuk gözlü, ufak tefek ve sevimli bir gençti. Koskoca askerimi bu cılız çocuk mu öldürmüştü?

" Yürü." Demişti köylü, olduğu yerde donup kalarak askerlerime ve bana korkuyla bakan elleri bağlı çocuğu bize doğru itekleyerek.

" Gi-Gitmek istemiyorum!" Diye bağırmıştı genç çocuk onu sıkıca tutan köylünün ellerinden kurtulmak adına çırpınarak. Korkuyordu... korkmakta haklıydı da. Karşısında ölümü olabilecek düşmanları dururken elbette korkacaktı.

" Bırak!"

Yaşlı köylüyü sertçe ittiğinde o da dengesini koruyamayarak beyaz karların üstüne serilmişti. Askerlerimden bir kaçı hemen ona doğru atılırken ben onları durdurma gereği duymamış ve sinirli sinirli karşısındaki gence bakan yaşlı adama doğru ilerlemiştim.

" Lanet olası sürtük! Ben sana gösterirdim de sen dua et komutanın önünde saygısızlık yapmak istemiyorum!"

Yaşlı adam onu kaldırmamla askerlerimin kaldırdığı çocuğa doğru adımlayıp gür sesiyle bağırdığında genç çocuk irkilerek geri kaçmaya çalışmış ve ona kalkan elden gelecek olan darbeyi bekliyormuş gibi kafasını yana eğip sıkıca kapatmıştı gözlerini. Yüzüne bir darbe inmediğini farkedene kadarda durmuştu öylece...

" Teşekkürler fakat artık yola koyulmalıyız efendim." Demişti sağ kolum olan Namjoon arkamdan çıkıp yanıma gelerek. Onu onaylarcasına başımı salladığımda yaşlı adam bir kaç kez önümüzde saygıyla eğilmiş, askerlerimin zoruyla yürütülen gence en içten küfürlerini ederek biz gözden kaybolana kadar arkamızdan el sallamıştı.

" Önüne dön artık asker." Demiştim yanımdaki genç askerime. Taehyung çok uzakta olan amcaya son kez el sallayıp hızlıca önüne döndüğünde Yoongi'den bir kaç homurtu işitmiş fakat sesimi çıkarmamıştım.

" Nereye gidiyoruz?" Daldığımız sessiz ormanda yükselen naif ses ile bir süre duraksamış ardından tekrardan hızlanarak, " Sevmeyeceğin bir yere." Demiştim.

Genç çocuk söylediğim şey üzerine sessiz kalırken onu çekiştiren Seokjin'in ofladığını duyup arkamı dönmüştüm.

" Ne oldu hyung?" Demişti benden önce Taehyung merakla. Aramızdaki en genç ve tecrübesiz olanımızdı o. Çocuk gibiydi. Bu yüzden ben ve diğerleri onun bu çocuksu hallerine artık pekte aldırış etmiyorduk.

" Çok yavaş yürüyor bu. Topallıyorda. Bizi yavaşlatacaktır."

" Bacağından yaralanmış galiba." Taehyung düşünceli düşünceli mırıldandığında Yoongi'nin ona göz devirdiğini görüp bakışlarımı hiçbirimizle göz göze gelmeyen genç çocuğa dikmiştim. Her an bayılıp düşecekmiş gibi duruyordu. Halbuki çokta yürümemiştik.

" Meydana indiğimizde dinlenecek bir yer buluruz. Köylü bize kapısını açacaktır. Az daha sabredin."

" Anlaşıldı komutanım." Askerlerim beni onaylarcasına mırıldandığında tekrardan önüme dönüp yürümeye devam etmiştim. Bakışlarım dalgın dalgın botlarımın altında ezilen karda, kulaklarım ise yol boyunca inleye inleye ağlayan gençteydi. Bir komutandım evet, fakat benimde onun yaşlarında genç bir erkek kardeşim vardı. Ona acımamam elde değildi. Bu yüzden defalarca kez yaptığım gibi yine kendime onun askerlerimden birini öldürdüğünü hatırlatmış ve ona olan acıma duygumun yavaş yavaş nefrete dönüşmesine izin vermiştim.

" Adın ne?" Demişti Taehyung meraklı meraklı. Yoongi hemen lafa atılarak ona susmasını söylesede genç çocuk meraklı askerimi cevaplamaktan çekinmemiş, ağlak sesiyle adını söylemişti.

" Jimin."

Jimin...

Unutamadığım masum aşkım...

İlk o zaman duymuştum ismini... tacize uğrayarak dövüldüğün için yürümekte güçlük çektiğin o dağın tepesinde gözyaşlarının arasından mırıldanırken işitmiştim, sonsuza kadar zihnimde dönüp duracak olan o ilahi adını.

Jimin...

Sevgilim...

Beni affedebilecek misin?

Şu an kollarımda olsanda unutabilecek misin tüm bunları? Sana yaşattığım, yaşattığımız tüm o şeyler gözlerime baktıkça düşmeyecek mi zihnine? Beni sevdiğini fısıldarken tüfeğimden çıkan kurşunun vücudunda bıraktığı izi..onu her gördüğünde yakmayacak mı canını?

Benim yakacak... yakıyor. Dudaklarım her o ize değdiğinde hıçkırarak ağlayasım geliyor. Fakat... yapamıyorum. Benden güç aldığını bildiğim için dökemiyorum yaşlarımı.

Jimin...

Tek aşkım...

Senin için bu yazdığım satırları hiç okuma olur mu? Aşkımıza, aşkına tapacak olan insanlar okusun bu satırları. Sen okuma... zira, zira tüm bunlar tekrardan düşerse zihnine bu sefer o namluyu kendi kafama dayar ve hiç düşünmeden asılırım tetiğe.

Olurda gözündeki aşk dolu pırıltılar tekrar korkuya dönüşecek olursa bu sefer benim kanım akar toprağa. Beni gömersin bu sefer ellerinle...ağlaya ağlaya gömdüğün onca sevdiğini gömdüğün gibi...

Betrayer Where stories live. Discover now