Elli Altıncı Bölüm

En başından başla
                                    

Savaş duyduğu titrek ve heyecan dolu ses tonuyla keyiflendi. Çarpık gülümsemesiyle burnunu Asu'nun yanağına değdirdi. "Günaydın öpücüğümü alıyorum," dedi normal bir sesle. "Sen yola odaklan, ben işimi halledip yerime geçerim." 

Dudaklarını sımsıcak olan beyaz tene bastırdı ve uzunca öptü. Asu arabanın hızını olabildiğince düşürmüştü bu süreçte. Başını sol omzuna doğru yatırarak Savaş'ın etkisinden kaçmaya çalıştı. "Araba kullanırken bir daha sana böyle şeyler yapmayacağım," dedi saatler önce kendi yaptıklarını anımsayarak. "Direksiyon ellerimin arasında sıvılaşacaktı neredeyse."

Savaş geriye çekilerek aralarında yeniden mesafe açtı ve sırtını koltuğa rahatça yasladı. "Alıştım ben," dedi dudaklarını ıslatarak. "Ansızın yanaşmalarına, kedi gibi boynuma sokulmalarına. Tatlı tatlı sırnaşmalarına…"

Asu'nun somurtan suratı yerini tatlı bir tebessüme devretti. "Sen böyle söyleyince hoşuma gitti. Bence senin de hoşuna gidiyor, hmm?" Savaş iç geçirdi. "Cevabını benden iyi biliyorsun bebeğim." Asu kalbinde açan çiçeklerle gülümsemesini genişletti. İnsanın sevdiğinden güzel şeyler duyunca yüzünde güller açıyordu. Özellikle Savaş'ın bebeğim demesine bayılıyordu. 

Navigasyondan takip ettikleri adrese ulaştıklarında Asu arabayı yol kenarında uygun bir yere park etti. Oldukça geniş bir alana kurulmuş at çiftliğinin girişindeydiler. Savaş'ın arkadaşının çiftliğiydi burası. Araba durduğunda yolculuğun vermiş olduğu yorgunlukla Asu, uyuyup uyanmış olmanın verdiği mayışıklıkla ise Savaş yol boyunca yağmur ve kar yağdığından buğulanmış olan pencereden dışarıya baktılar. Her ikisinin üzerine bir dinginlik çökmüştü. 

Savaş ağır hareketlerle emniyet kemerini açarken Asu yüzünü ondan tarafa çevirdi. "Bir gece kalacağız değil mi?" çiftliğin sahibini henüz tanımadığından pek uzun kalma taraftarı değildi. Arka koltuğa bırakmış oldukları kabanları kolunu arkaya uzatarak alırken sevgilisini yanıtladı. "Evet. Daha sonra baş başa olacağımız başka bir yere gideceğiz."

Çiftliğin etrafını üzeri karlarla kaplanmış çam ağaçları sarmıştı. Atların eğitim gördüğü çitlerle çevrili alanda şu an iki at vardı. Savaş kabanını giydikten sonra arabadan indiğinde Asu da peşinden onu takip etti. Kar yağışı durmuştu. Arabanın içinin aksine dışarı oldukça soğuktu. Asu dışarı çıkar çıkmaz uzun, beyaz kabanını giydi. Arabanın ön kısmından dolanıp sevgilisinin yanına geldiğinde Savaş hemen yakaları iki yana salınmış olan kabanın kuşağını bağladı. "Tatil boyunca kendine çok dikkat edeceksin Asu. Sıkı giyinecek, üzerinden kabanını atkını eksik etmeyeceksin." Asu uysalca başını olumlu manada hareket ettirdi. İleriye doğru bir adım atarak Savaş'ın önünde durdu. "Sen ne zamandan beri bu kadar evhamlı biri oldun sevgilim?" 

Savaş, "Bana canımın içi diyorsun Asu. Canın benim canım olmuş, nasıl düşünmeyeyim seni?" dedi. 

Asu'nun yüreği sımsıcak olmuştu. Savaş'ın koluna tutunup yanağına uzandı ve minik bir öpücük bıraktı. Bu konuşmaktan daha etkili bir yöntemdi hiç şüphesiz. 

Bu sırada çiftliğin girişindeki siyah büyük kapı orta yaşlı bir adam tarafından açılmıştı. "Hoş geldiniz," diyerek Savaş'tan arabanın anahtarlarını aldı adam. "Mustafa Bey sizi bekliyor," eliyle kapıdan içeriye buyur etti. "Buyurun efendim,"

Adamın yönlendirmesiyle çatısından buzlu sarkıtlar sarkan büyük ahşap binaya ilerlemeye başladılar. Asu dikkatli bakışlarıyla etrafı inceliyordu. Savaş, Asu'nun elini tutup kabanının cebine soktu. Atları izlemekte olan kadının bakışları bu hareketle sevgilisini bulurken sıcacık bir gülümsemeyle bedenleri arasındaki boşluğu kapattı ve kollarıyla omuzlarının temas etmesine sebep olacak kadar yaklaştı. 

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin