Bir kaşık sevda - 38

26.3K 2.1K 386
                                    

Hayatta değer verdiği tek insanın yok oluşuna engel olamamak gibi bir duyguydu yaşadığı. Beynindeki hücrelerin bir teki bile, gördüklerini anlamlandıramıyordu. Göz bebeklerinde kalan ve silinmeyen son fotoğraf, kırgın bakışlardı.

Kızın parlak ve yoğun duvarın içinde eriyip gidişini izlerken, bedeninin her köşesi bir adet buz kalıbına dönüşmüştü. Gittikçe saydamlaşan duvarın ardında, kendisine doğru koşan iri adamı ve kollarındaki küçük çocuğu hayal meyal seçti. Anlık bir çözülmeyle, ne yapması gerektiğini kavradı ve duvarın titreşimlerine doğru son adımını atmakta olan iri adamla aynı anda, kızın gidişiyle yok olmaya yüz tutmuş enerji duvarından geçti. İki adam ve bir çocuk, kalabalık alışveriş merkezinin ortasında, birbirine çarparak yok oldu.

Evrenin tekilliği, benlik duygusunu yutup, sindirdi.

Işık karanlığa döküldü ve karanlık, ışığı içti.

Deniz, ruhunun evrenden sıyrılıp, zaman deliğine sığındığını hissetti.

Zaman, yokuş aşağı giden freni patlamış bir kamyon kadar hızla aktı ve sonra aniden durdu. İçinde ne varsa, ileri savurdu.

Ruhu bedenine tutunup, dünya gerçekliğine soyunduğunda, hissettiği ilk şey, rüzgarın saçlarında dans edişiydi.

Gözlerini açtı. Batmak üzere olan güneş, gökyüzünü koyu maviye boyamıştı. Sonu görünmeyen bir açıklıkta olduğu halde, aldığı nefes, geçmişte aldığı nefese göre çok daha boğuktu. Ciğerleri sızladı. Aklı, yeni doğmuş bir çocuk gibi, saniyelik bir hızla, yaşamına dair her şeyi yeniden hatırladı. Unuttuğu bir şey vardı. Saniyenin son kırıntısında, kızın yüzü yeniden gözlerine düştü. Kesik bir nefes alarak sarsıldı ve başını kaldırıp etrafına baktı. Uzaklardaki ormandan, tanıdık yürüyüşüyle iri bir adam, kucağında küçük bir çocukla kendisine doğru geliyordu. Tutuk kaslarını zorlayarak ilerledi, açıklığın ormana yakın sınırında yabancıyla yüz yüze geldi. Adamın gözlerindeki şaşkın tonu okuduğunda, onun da geleceğe henüz döndüğünü kavradı.

"Hira?" dedi kelimeyi ağzından zorlukla dökerek.

Adam, açıklığı keskin gözleriyle taradı. Deniz, içinde yükselen paniği bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Kız yoktu. Geçmişte onu yalnız bıraktığında, kız da böylesine çaresiz hissetmiş miydi? Ona söylediği son sözleri düşünürken, içi pişmanlıkla ezildi. Nasıl bu kadar hafife alabilmişti? Başını iki yana sallayarak, düşüncelerini dağıtmaya çalıştı. Şimdi sırası değildi. Pes etmenin ya da pişmanlıkla sızlanmanın zamanı değildi.

"Bizden yaklaşık iki üç saniye önce duvardan geçti." dedi yabancı kontrollü bir sesle. Ancak gözlerinde, gizlenmiş bir endişe belli belirsiz okunabiliyordu. "Daha önce dönmüş olmalı. Ama iki üç saniyenin, zaman delikleri için ne kadarlık bir süre ifade ettiğini bilmiyorum. Belki bir iki gün belki de daha az."

Emin değildi. Küçük çocuğun boynuna oturmasını sağladı, ayaklarını omuzlarından aşağı sarkıttı. Böylelikle iki eli serbest kaldı. Çocuğun bakışları korkuluydu ama ağlayamayacak kadar şaşkın görünüyordu.

"Kuleyi çevreleyen ormanın bitimindeki açıklıktayız." diye devam etti adam, ormana doğru yönelirken. Daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. "Hira, bizden önce bu açıklığa düştüyse, nereye gitmiş olabilir? Bir fikrin var mı?"

Deniz, açıklıktaki çamura gömülen siyah botlarını kaldırıp, güçlükle bir iki adım attı. Ellerini saçlarının arasından geçirip, toparlanmaya çalıştı. Kendine geldiğinde, adamın arkasından daha güçlü adımlarla yürümeye başladı.

"Bilmiyorum." dedi. Bakışları, ışığın çekilmeye başladığı ormandaydı. Kızla birlikte ormandaki tedirgin yürüyüşlerini ve toplu taşıma trenine gidişlerini hatırladı. Daha dün gibiydi. Yutkundu. "Kötü bir fikirdi." dedi. "Hira'nın, bunu sessizce kabullenecek biri olmadığını söylemiştim."

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin