İki kelimelik itiraf - 35

23.5K 2.2K 423
                                    

Yol kenarındaki banklar boştu, yağmur yeniden atıştırmaya başlamıştı. Sağından ve solundan, insan kalabalığı geçip gidiyordu. Yağmurdan korunabilmek için kitaplarını kafalarına tutan öğrenciler, caddenin ötesindeki liseye doğru koşuyordu. Yavaş adımlarla, otobüsteyken gözüne çarpan ve artık üzerinde hiç kimsenin var olmadığı banka gidip oturdu. Çıplak ayaklarına batan taşlar, tabanlarını kanatmıştı. İyiden iyiye hızlanan yağmurun altında sırılsıklam olmuştu. Şemsiyesini, pazar çantasıyla birlikte hatırlamadığı bir yol köşesine fırlatmıştı. Islak saçlarını yüzünden çekip, titreyen çenesini durdurabilmek için dudaklarını ısırdı. Sonra sessizce kalktı, garipseyen bakışlara karşılık vermeden çıplak ayaklarla kaldırımda yürümeye başladı. Uzun bir süre, yalnızca önüne bakarak yürüdü. Ağlamadığı halde, çenesi titremeye devam etti. Ayaklarına batan sivri taşlar, tenine girip kanatıyordu. Saatler sonra eve vardığında, elleri bomboş, ayakları kan içinde ve tepeden tırnağa sırılsıklamdı. Anahtarı elbisesinin cebinden zorlukla çıkarıp, kilide taktı. İçeriden gelen alışılagelmedik öfkeli erkek seslerini duyduğunda, endişelenerek anahtarı çevirdi ve içeri girdi. Bekleme salonu bomboştu ve doktorun odasının kapısı önünde iki adam ateş saçan gözlerle, içi boş tehditler savuruyordu. Havaya yayılan hiddetin kokusunu aldı. Aynı anda, doktorun yakasına sert ellerle yapışan yabancıyı tanıdı. Durdurmak ya da aralarına girmek gibi bir girişimde bulunmadan, donuk bakışlarla bekledi. Nihayet iki adam da, kapının önünde bekleyen sırılsıklam olmuş kızı fark ettiğinde aradan üç dakika geçmişti. Yabancı ellerini gevşetti ve neredeyse rahatlamış bir ifadeyle kıza baktı. Dikkatinin dağılmasından faydalanan doktordan, elmacık kemiğine sert bir darbe aldı. Hira, dönüp baktığında doktorun dudağının patlamış olduğunu fark etti.

"Neler oluyor?" dedi, doğrudan yabancıya bakarak. Sesinde, kendisini bile dehşete düşüren soğuk bir sakinlik vardı. Yabancı, az önceki yumruğun farkında değilmiş gibi, boynunu hafifçe sağa kırıp kütletti ve temkinli adımlarla kıza yaklaştı.

"Bir şey olduğu yok." dedi sabırsız bir sesle. "Doktorla birlikte, saatlerdir ortalıkta olmamanın sebeplerini tartışıyorduk."

Hira, odadaki büyük saate baktığında gerçekten de dört saattir dışarıda olduğunu fark etti. Boş bankta, farkında olmadan, saatlerce oturmuş olmalıydı.

Başını yeniden yabancıya çevirdiğinde, yüzünün sabırsızlıkla parladığını gördü. Normal şartlarda, içi ümitle dolmalı ve adama yüzündeki parlaklığın sebebini sormalıydı ama saatler öncesinde, bütün ümitleri bavulunu toplayıp gitmişti. Aniden patladı ve ağlamaya başladı.

"Günlerdir seni bekliyorum!" dedi bağırarak. "Hangi cehennemdeydin?"

Ağlamasının, yabancının geç kalışıyla en ufak bir ilgisi yoktu. Bunu kendisi de biliyor ama ağlamasının önüne geçemiyordu. Göğsünden, insanın yardım etme içgüdüsünü harekete geçiren, acılı bir hıçkırık koptu. Doktor tereddütle kıza doğru iki adım attı. Ama yabancının sessiz işaretiyle, yerine mıhlanıp kaldı.

"İyi günümde olmasam, bana sesini yükseltemeyeceğini söylerdim." dedi adam, kızın aksine sakin bir sesle. Kız, gözüne perde çekmiş yaşların arasından, yabancıya baktı.

"Hadi git üzerini değiştir." dedi adam, gözlerinde farklı bir parıltıyla.

"Ne oldu?"

"Sahile in."

"Neden?"

"Bir kere de sorgulama be kızım!"

Hira, gürültüyle yutkundu ve ümidin, bavullarıyla birlikte yolun uzaklarından temkinli bakışlar attığını hissetti. Heyecandan buz gibi olan elleriyle, sahil yoluna açılan arka kapıya yöneldi.

KOLYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin