26.Bölüm-Kör Nefret

67 8 15
                                    

Normalde bu hafta bölüm paylaşmayı planlamıyordum çünkü bildiğiniz üzere ülkece yastayız. Kahramanmaraş ya da Hatay'da akrabam olmamasına rağmen bu soğukta yaşamaya dair verdikleri o mücadele herkes kadar benim de canımı acıtıyor. Ben sabahları okula giderken yarım saat dışarıda kalsam bacaklarımı hissetmemeye başlıyorum, o enkazın altındaki insanlarımız yemek ya da su olmadan kurtulacaklarına dair ümitlerini kaybetmemeye çalışarak bekliyorlar. Hele de enkazdan çıkarılan yaşlıları, hayvanları ve birkaç aylık bebekleri gördükçe kahroluyorum. Umarım en kısa sürede bu felaketi en az can kaybı ile atlatırız. Hepimizin başı sağ olsun. 

En yakın arkadaşlarımdan biri bu bölümün ona vereceği morale ihtiyacı olduğunu söyledi. Canım arkadaşım bu bölümü sana ithaf ediyorum. Umarım sana bir nebze olsun iyi gelir. 

Bu bölüm Ceyda-Mert ağırlıklı oldu. Onların düğümleri çözülmek üzere. Umarım bölümü beğenirsiniz, yorum ve oylarınızı merakla bekliyor olacağım... 

"Bütün mutlu aileler birbirine benzer fakat tüm mutsuz ailelerin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır." 

Mutsuz bir aileye doğmuşsanız hep en kötüsünün sizinkisi olduğunu düşünürsünüz. Başka birinin de aynı yaradan muzdarip olabileceğini aklınıza getiremezsiniz. Benim şu an hissettiğim tam da buydu. Betül'ün bir şey anlatmasına gerek yoktu, o bakışları yeterince şey söylüyordu zaten. Özendiğin şeye bakamamak...Bunca zaman neden ailesinden bahsetmediğini şimdi anlıyordum.

"Ne?" Belki açıklardı.

"Gidiyorum işte, endişelenmene gerek yok."

"Neden?" Belki de yaptığı onca şeyden ve ettiği laflardan sonra 'çok şükür' demem gerekirdi ama diyemedim. Eğer onu tanımasaydım sadece hareketlerinin sonuçları beni ilgilendirirdi ama tanıyordum. Sadece onun anlattıklarıyla değil, aynı zamanda anlatmadıklarıyla da tanıyordum.

"İyi bir üniversite kazanmak istiyorum bu yüzden başka bir okula geçeceğim."

"Daha önce bundan bahsetmemiştin." Yutkundu,

"Şu aralar karar verdim ben de zaten." Bana pek de sindirilmiş bir fikir gibi gelmiyordu. Anlatmayacağı ortada olduğu için tepki vermedim. Zaten üzgün mü yoksa mutlu mu olduğuma karar verebilecek durumda değildim.

"Bu kadarsa ben gidiyorum." dedi ifadesiz bir yüzle. Neredeyse asıl geliş sebebimi unutuyordum.

"Bekle..."

"Evet?"

"Eda'yı tehdit etmeyi bırakacak mısın?" Acı bir tebessüm yerleşti yüzüne,

"2 haftadan beridir tehdit etmediğime göre zaten bırakmış sayılmaz mıyım?"

"Betül kusura bakma ama sana güvenmekte tereddüt ediyorum haklı olarak."

"Güvence mi istiyorsun?"

"Elinde olan kayıtları bana verirsen güvenebilirim." Sırıttı,

"Ben sana neden güveneyim? Benim de güvenceye ihtiyacım yok mu sence? Ayrıca bitirmek isteseydim şu ana kadar 100 kez bitirmiştim zaten."

"Vermeyeceksin yani?"

"Evet, vermeyeceğim." İstesem de zorla alamazdım. Yedeklemiş bile olabilirdi sonuçta.

"Annene söylememden çekinmiyor musun?" Ezgi teyze, fark ettiğim kadarıyla Betül'ün kırmızı çizgilerinden biriydi.

"Şu an olduğum durumdan daha kötü bir duruma düşemem herhalde."

"Nasıl?" Bıkkınca iç çekti,

"İstiyorsan söyle. Sadece bunu değil, şu ana kadar şahit olduğun her şeyi anlatabilirsin. Umurumda değil." Blöf mü yapıyordu yoksa gerçekten onlardan korkmamaya mı başlamıştı bilmiyordum ama elimde onu tehdit edebileceğim bir şey yoktu.

Karanlıkta KalanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin