5. Bölüm-"Biliyor musun ben siyah saçı çok severim."

90 7 7
                                    

Bir insan ne kadar incinebilirdi? Hiçbir şey yapamayacağı bir durumda olmak ve her şeyiyle şahit olmak... Neden ben diye sormak bazen. Her şey Ateş'in suçuydu. Keşke o an elini uzatmasaydı, bana o endişeli gözlerle bakmasaydı, o kadar güzel gülmeseydi... Belki o zaman onu sınıfımdaki insanlardan sadece birisi olarak görmeye devam edecektim. Ya da onu Selin'in sevgilisi olarak tanısaydım mesela, her şey çok farklı olabilirdi ama olmamıştı. İnsan acıya alışırım diye düşünüyor ama her geçen saniye daha çok ağrıyor kalbim.

Masaya bomba gibi düşen cümleden sonra bir süre ses çıkmadı. Sonrasında da klasik tebrik cümleleri kuruldu. Ben de azami arkadaşlık görevimi tamamladıktan sonra yalnız kalmak için dışarı çıktım. Havalar ısındığı için bahçe pek boş değildi, ben de okulun arka tarafına yöneldim. Okulun hemen arkasında demirlikler vardı. Aşağısı futbol sahasına bakıyordu. Kaldırıma oturdum ve gözlerimi topun peşinden tasasızca koşan yaşıtlarıma çevirdim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama arkamdan bir ses gelmesiyle refleks olarak döndüm.

"Sonunda buldum seni." diyerek gülümsedi Ateş. Sen böyle yapmaya devam edersen ben seni nasıl unutacaktım ki?

"Ne oldu?" dedim sakin bir sesle.

"Arkadaşımı görmeye gelmek için bir nedene ihtiyacım olduğunu bilmiyordum." dedi şakacı bir tavırla. Senden vazgeçmeye çalışıyordum ama sen buna pek izin verecek gibi değilsin anlaşılan.

"Gerçekten teşekkür ederim, tavsiye için." Beni dinleyip küçük yeşil taşlı bir kolye almıştı, Selin'in boynunda görmüştüm.

"Bir şey yapmadım ki. Tavsiyem olmadan da aynı noktada olurdun zaten."

"Yine de teşekkür ederim." dedi gülümseyerek.

"Hiç önemli değil, her zaman." dedim sakince. 

"Ben gidiyorum, geliyor musun?"

"Yok, ben biraz daha burada kalacağım. Sen git."

"Peki madem, görüşürüz."

-0-0-0-0-0-0-0-0-0-

Serkan'dan,

Yalnız kalıp biraz kafa dinlemek için okulun arka tarafına yönelmiştim ki tanıdık bir figür gördüm. Rüzgarla saçları uçuşunca yasemin kokusu burnuma doldu. Bu parktaki kızdı. Aynı okulda olabileceğimiz 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Tam yanına gidecektim ki diğer tarafında bir çocuk belirdi.

"Sonunda buldum seni." demesiyle arkasını döndü kız. Kısacık bir an, saniyenin binde birinde çocuğa acı çeker gibi baktığını fark ettim ama anında yok oldu bu ifadesi.

"Ne oldu?" dedi düz bir sesle.

"Arkadaşımı görmeye gelmek için bir nedene ihtiyacım olduğunu bilmiyordum." dedi çocuk. Biraz daha dikkatli baktığımda çocuğu tanıdım. Ateş'ti bu. Okulun Altın Prens'i.

"Gerçekten teşekkür ederim, tavsiye için." dedi minnettar bir tavırla.

"Bir şey yapmadım ki. Tavsiyem olmadan da aynı noktada olurdun zaten." Umursamaz mı görünmeye çalışıyordu bilmiyorum ama nedense sözlerinde ince bir hüzün vardı.

"Yine de teşekkür ederim." dedi Ateş gülümseyerek. Ateş bir an uzağa baktığında kızın bir bakışını yakaladım. O an anladım ne olduğunu. Bu kız, Ateş'e bildiğin yanıktı. Dikkatli bakmaya bile gerek yoktu, o kadar açıktı ki duyguları kitap gibi okuyabiliyordum onu. Ona bakarken öyle bir şefkatle bakıyordu ki sanki mutluluğu için dünyayı yakabilirdi. Ateş ise bunu göremeyecek kadar kördü. Bir an kıza acıdım, âşık olmak berbat bir şey olsa gerekti. Hele annem gibi âşık olacaksam hiç olmamayı yeğlerdim. Herkes sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğundan bahsetse de kimse madalyonun öbür yüzünden bahsetmezdi. Herkesin aşkı kavuşacak ve mutlu olacak kadar şanslı olmuyordu bazen. Bu da sadece onu unutana kadar acı çekmek demekti.

Karanlıkta KalanWhere stories live. Discover now