Teşekkür Ederim...

59 5 3
                                    

Arya'dan...

Aniden başımın dönmesiyle elimi alnıma götürdüm. Himchan'ın getirdiği yemeği yemeliydim. Birden JunHong'un yanımda belirmesiyle "Yemeğini yemedin mi?" diye tıslamasını duymam bir oldu. Ben ona anlamayarak bakarken gözleri arkama takıldı. İmalı bir sesle "Himchan'la göndermiştim." dedi. Bunu söylerken gözlerimi arkamdan ayırmamıştı. O sırada omzumda hissettiğim el ile kafamı sağa çevirdim. Himchan'ın o bembeyaz teniyle karşılaşmayı hiç beklemiyordum.

Her zaman ki ukala tavrıyla "Teklifin hâlâ geçerliyse kabul ediyorum." dedi. JunHong soğuk bir sesle "Ne teklifi?" derken eşofmanımın cebindeki telefonum titremeye başladı. Ekrana baktığımda dedimin aradığını gördüm. Bekletmeden direk açtım. Anında konuya girerek "Bayıldığını duydum. Dinlenmen için okuldan izin aldım. Kapıda bekliyorum." dedi. Onayladıktan sonra telefonu kapattım ve Himchan'a dönerek yüksek hitapla "Üzgünüm, başka zaman." dedim.

Eun Hee'ye gel işareti yaptıktan sonra JunHong'a samimi bir şekilde "Hoşçakal~" dedim. Arkamı dönmeden önce Himchan'ın bozulmuş bir suratla JunHong'a baktığını gördüm. Eşyalarımı almaya gidecekken "Bekle bir dakika!" diyerek yanıma geldi. Ensesini kaşıyarak "Numaranı alabilir miyim?" dedi. JunHong gerçekten utangaç birine benziyordu. Gülümseyerek telefonumu çıkardım ve numarasını yazması için uzattım. Gülümsememe karşılık tebessüm ederek numarasını kaydettikten sonra kendisini aradı ve telefonumu geri verdi. Telefonumu cebime atıp kolumu Eun Hee'nin koluna doladım ve Jun Hong 'un yanından uzaklaştık. Soyunma odasına geldiğimizde formamı giyip çantamı omzuma attım Eun Hee'ye veda ederek okulun çıkışında arabada bekleyen dedemi görünce istemeden de olsa tebessüm ettim ve ön kapıyı açtım.

Dün eve geldiğimden beri uyuyordum. Kaçta uyandığıma bakmak için telefonu elime aldığımda saatin beş olduğuna mı yoksa JunHong'un yedi kez aramasına mı şaşırsam bilemedim. Dersin başlamasına üç saat olduğunu fark ettiğimde dışarı çıkıp biraz yürümenin iyi olacağını düşündüm. Eşofmanlarımı giyip saçımı topuz yaptıktan sonra dedeme endişelenmemesi için not yazdım ve evden çıktım. Hava ne çok serin ne de çok sıcaktı. Derin bir nefes alıp yürümeye başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama umrumda da değildi.

Adımlarımı hızlandırmaya başladığımda telefonuna gelen mesaj sesiyle olduğum yerde durdum. Mesaj JunHong'dan gelmişti. Sabahın köründe bir insan bir insana neden mesaj atar ki?

Mesajı açtığımda "Olduğun yerde kal." yazıyordu. Şaşkınlıkla etrafına bakınmaya başladığımda az önce önünden geçtiğim evden JunHong çıktı. Koşarak yanıma geldi ve bir anda ciddileşti. Elini uzatarak " Telefonunu ver." dedi. Ben hala durumun şaşkınlığını üzerimden atamazken sert bir şekilde telefonu elimden aldı. Birkaç saniye sonra ekranı bana çevirerek "Gördüğünde açman veya geri dönmen gerekmez miydi?" diyerek telefonu salladı. Gözlerimi devirerek telefonu aldım ve JunHong'u aradım. Saniyeler sonra telefonu çaldı. Ekranda ismimi görüp bana 'ciddi misin' bakışları atarken "Oldu mu?" dedim ve yürümeye devam ettim.

Ben aramızdaki mesafeyi küçük adımlarla açarken arkamdan söylendiğini duydum. Başım önde ilerlerken ilk karşılaştığımız gibi o sert vücuduna çarptım. Kafamı kaldırdığımda gözleri gözlerimi buldu. Birkaç saniye öylece bakıştıktan sonra "Kahvaltı yaptın mı?" diye sordu. Gözlerimi gözlerinden ayırarak başımı olumsuz anlamda salladım. Birden kolumdan tuttuğu gibi peşinden sürüklemeye başladı. "Yah! Ne yapıyorsun?" diye bağırdığımda bana dönerek "Kahvaltıya gidiyoruz. Yine bayılmanı ve seni kucağımda taşımayı istemiyorum. Cidden fazlasıyla ağırsın." diyip tekrar önüne döndü.

Olduğum yerde durup "Yoksa?Beni revire götüren sen miydin?" sordum. "Hmm... Ne sanıyordun?" derken küçümseyici bakışları üzerimdeydi. "Dün... Ne oldu?" dedim merakla. Her zamanki alaycı bakışlarıyla "Kantine inerken afalladın. Hatta Daehyun da sana bağırdı. Zaten yanına geldiğimiz anda bayıldın." dedi. "Peki Himchan ne alaka?" diye sorduğumda "Yemeğini o götürmek istedi. Yoksa seni revire götüreni Himchan mı sandın? Desene boşuna taşımışım seni." dedi ve yürümeye başladı.

Adımlarımı hızlandırıp yanına ulaştım ve "Kahvaltı~?" dedim aegyolu bir sesle . Gözlerini devirerek "Unut gitsin." dediğinde yüzüm düştü . "Yaah ! Acıktım, gidelim. Hem bendensin." dedim. "Tamam , gidelim." dediğinde ellerimi birbirine çırparak "Yeheet!" diye bağırdım. Birden durup arkasına baktı ve sırıtarak "Ohoraat! " dedi. Ben duyduğumu idrak edemezken hayatım boyunca böyle birini aradığımı fark ettim.

Hâlâ ne kadar uyumlu olduğumuzu düşünürken Jun Hong gülme krizine girmişti. Gözlerinden yaş gelene gülmesini izlerken donup kalmıştım. Jun Hong' un "Ne var? " demesiyle kendime geldim. O anın verdiği şaşkınlıkla zar zor gözlerimi onun harika yüzünden ayaklarıma indirdim. "B-bir şey yok. " dediğimde kıkırdamasıyla kafamı kaldırdım. O anki düşüncelerime hakim olamayarak "Teşekkür ederim... Beni ilk ve son aşkın olarak gördüğün için. " dedim ve arkama bakmadan eve doğru koşmaya başladım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 25, 2015 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Rain SoundWhere stories live. Discover now