bütün kılıflar çöpe.

168 19 11
                                    

   steve ve billy'in yaşadığı tartışmadan sonra üç hafta geçmişti. üç koca hafta ama steve, hâlâ kızgındı. unutamıyordu. aptallığına kızıyordu. billy'e değil. billy her zamanki billy'di işte. değildi. farkı görüyordu. billy gerçekten değişmiş gibiydi. kırgındı. billy o hariç herkese karşı değişmişti.

   billy artık kasabanın gündemini meşgul etmiyordu. hâlâ yürürken ona bakanlar olsa da bunun sebebi billy'nin yeniden kendine bakmaya başlamasıydı. billy normal hayata geri dönmüş sayılırdı.

   çok daha fazla dışarı çıkıyor, gülümsüyor, saklanmıyor, sadece sabahın köründe eddie ile buluşup onunla vakit geçirirken artık bütün gününü eddie'ye ayırıyordu. steve bunu da biliyordu. billy arada eddie'yi arabasıyla okuldan da alıyordu. eskiden olduğu gibi okula havalı girişler yapıyor, eddie'yi beklerken tanıdığı birkaç kişiyle konuşuyor, eddie gelince tamamen onunla ilgileniyordu. kızlarla flörtleşmiyordu ya da yetişkinlerle. hiç kimseyle. sadece eddie'yi görüyordu.

   eddie'yi kıskanmıyordu. billy ondan sadece uyuşturucu alıyordu. eddie onun torbacısıydı. bunu da öğrenmişti ve öğrenince gidip eddie'yi öldürmek istemişti. billy'i zehirliyordu. eddie'nin evine gidip ona bunu yapmaması gerektiğini söyleyeceği sırada billy eddie'nin evinden çıkmış, merdivenlere oturup sigarasını yakmıştı. eddie de yanına oturmuş, billy ona sigarasını uzatmıştı. gülümsemişti ve bu hırs dolu, tehlikeli, samimiyetsiz ya da steve'e karşı olan gülümsemelerinden değildi. gerçekti. kafasında kurduğu, ona sempati duyduğu, onun yanında olmak istediği billy'e aitti o gülümseme. eddie de ona gülümseyince billy onun saçlarını karıştırmıştı. eddie onun sadece torbacısı değildi, o gün öğrenmişti. billy'i hiç bu kadar mutlu görmemişti. eddie'yi kıskanıyordu. eddie'ye büyük bir öfke besliyordu. şu an yapacağı şey de bu öfkenin eseriydi.

   "hey, munson." billy bugün eddie'yi okuldan almamış bu yüzden eddie tek başına evine yürüyordu.

   eddie arkasını döner dönmez steve onun yüzüne sert bir yumruk atıp onun sendelemesini sağladı ve üzerine doğru hızlıca yürüyüp yakasından tuttuğu gibi onu sertçe ağaca yapıştırdı.

   aslında kafasında kurduğu şey buydu. sert çocuk olmak istemişti. steve böyle biri değildi. bu yüzden bunları öfkesine rağmen hiç gerçekleştirmedi.

   "bu ne güzel sürpriz harrington, beni mi bekliyordun?" eddie, alayla konuştuğunda daha da öfkeleniyordu.

   "konuşmak istiyorum."

   "başka zamana, bugünlük insan kotamı yeterince doldurdum." okuldaki kişiler sinirlerini bozuyordu. eskiden göze batmayan tuhaf çocuktu, şimdi ise billy ile takılan ve göz önünde olan tuhaf çocuktu. insanlar sürekli onu izliyor ve onun hakkında konuşuyorlardı. billy'in bu ezikle işi neydi?

   "konuşmalıyız." dedi steve öfkeyle.

   eddie onun öfkeli hâline şaşırsa da anında toparlanıp "sen ciddisin." dedi ve ekledi. "benimle ne konuşmak istiyorsun?"

   "ona uyuşturucu verdiğini biliyorum. onu zehirliyorsun. onu kendine bağımlı hâle getiriyorsun. bu yüzden o seninleyken-" bu kadar mutlu. "ona bunu yapmana izin veremem. bundan vazgeç. yoksa-"

   "yoksa ne harrington? beni öldürür müsün?"

   "sikeyim eddie!" diye sesini yükseltti steve. eddie'nin ciddiyetsiz biri oluşu onu sinir ediyordu. bu konuşmayı yapmak yeterince zordu.

   "öldürecekmiş gibi bakıyorsun evet. korktuğumu itiraf etmeliyim."

   steve ona doğru adımladığında eddie kollarını havaya kaldırıp geriye doğru adımladı, "teslim oluyorum. bana öyle bakma ve üzerime yürüme. bana yapacağın her şeyi hargrove'a söylerim. abartarak." dediğinde steve durdu.

hellfire; eddie, billy, steveWhere stories live. Discover now