Beyaz Işık

58 3 3
                                    

Yasak saat nedeniyle Hogwarts koridorları her gece olduğu gibi çok sessizdi. Ve karanlık... Koridorlarda tek ışık orada nöbet tutan kişinin elindeki kör edici parlaklıktaki el fenerleriydi. Ve onlardan bir tanesi maalesef ki mutlulukla odalarına ilerleyen iki arkadaşın önünde aniden belirdi.

James ve Sirius'un giriş salonuna varmasıyla karşı koridorda Profesör McGonagall'ı görmeleri bir oldu. Ve ikili o an mutfaktan heyecanla çıktıkları zaman pelerini orada unuttuklarını farkettiler. Etrafın karanlık olması nedeniyle büyük ihtimalle Profesör onları henüz görmemişti.

Sirius saklanmak için hızlıca geldikleri yöne geri dönüyordu fakat James kesinlikle hareket edemiyor gibi duruyordu. Sadece Sirius'un anlayamadığı kadar kısık sesle bir şeyler mırıldanıyordu. "James, hadi gel saklanmamız lazım." Fakat James kesinlikle onu duyuyor gibi değildi.

Sirius da artık yapacak bir şeyi olmadığını anlayınca James'in yanına geçip kaderiyle yüzleşmeye bekledi. Zaten Profesör belli ki onları görmüştü çünkü elinde tuttuğu lambayı direk olarak onlara yöneltmiş ve adımlarını hızlandırmıştı. Ve iyice yaklaştıktan sonra kör edici beyaz ışığı gözlerine tutmaktan vazgeçip indirdi. Fakat Sirius kadının o anki kızgın yüzünü görmektense beyaz ışıkla kör olmayı tercih edebilirdi.

"Bay Potter ve Bay Black bu saatte burada ne işiniz olduğunu öğrenebilir miyim lütfen?" Dedi kadın fakat sesi hiçte rica eder gibi çıkmıyordu.

"Biz... biz uyur gezeriz Profesör." Dedi James sonunda hayatta olduğunu belli ederek. Fakat hala çok sağlıklı düşünemiyordu belli ki.

"Bence gayet ayık duruyorsunuz Bay Potter." Dedi kadın keskin bir sesle ve çocukların tekrar itiraz etmesine izin vermeden tekrar konuştu. "İkiniz için de Gryffindor'dan beş puan kırıyorum. Ayrıca cezalısınız. Yarın kahvaltıdan sonra odama gelip cezanızı öğrenin. Şimdi doğru yataklarınıza."

Profesörün arkasını dönüp uzaklaşmasıyla Sirius James'e döndü. "Ne kadar da yaratıcıydın öyle." Dedi alaycı bir şekilde. Fakat James gülmüyordu. "Hadi ama, neyin var dostum?" diye sordu Sirius.

"Pelerin... Pelerin orada kaldı. Sirius, dönüp onu almam lazım." dedi James korkmuş bir şekilde.

"Sakin ol James, şimdi gidemezsin McGonagall seni yakalar. Yarın gider alırız."

James hala kendine gelmişe benzemiyordu. "Yarın cumartesi..." Sirius bir süre cümlenin devamını bekledi Fakat gelmeyeceğini anlayınca sordu. "Eee?" James hala tepki vermiyordu. "James!"

"Ne?"

"Yarın cumartesi dedin."

"Evet."

"Eee? Yarın cumartesi olunca mutfağa gidemiyor muyuz?"

"Yarın dersler yok."

Sirius artık bu bölük cümlelerden bıkmış olsada sordu. "Eee?"

"Ee'si Yarın herkesin çok boş vakti olacak, biri bizden önce gidebilir."

"James, bu pelerin neden bu kadar önemli ki? Zonko'dan kolayca yenisini alabilirsin."

"Ö-önemli işte, yenisi olmaz!" Dedi James fakat sesi korkudan titremişti. Sirius onun bir şey sakladığını anlasa da üstüne gitmemeye karar verdi. Yani şimdilik...

"Pekala, söz yarın yasak bittiği anda geliriz almaya tamam mı? Hem ders olmadığı için herkes uyuyor olur. Lütfen artık odaya gidelim, ben bir daha o cadıyla karşılaşmak istemiyorum."

James başka bir seçeneği olmadığını anlayınca başını sallayarak onayladı ve birlikte Gryffindor kulesine doğru yol aldılar.

Kulelerine gelip Şişman kadını uyandırdıkları için ondan biraz azar işittikten sonra sonunda odalarına girebilmişlerdi. Her zamanki gibi yatakhanelerinin içinde yankılanan ses Peter'in horlamasıydı. Fakat ikiliyi şaşırtacak biçimde diğer oda arkadaşlarının yatağının perdeleri sonuna kadar açıktı ve yatak kesinlikle boştu. Üstelik örtülerin durumundan da Remus'un gün boyu burayı ziyaret etmediği aşikardı.

James aklına gelen ilk fikirle banyoya yöneldi. Önce kapıyı tıklatı fakat hiçbir geri dönüş alamadı. İçeriden ne bir su sesi ne de birinin olduğunu işaret edecek tıkırtılar geliyordu. Yine de bir umut kapıyı açtı James fakat tahmin ettiği gibi içeride hiç kimse yoktu.

James'in aklına onun kahvaltıdan ayrılışını hatırladıkça türlü türlü şeyler geliyordu. Belki de o kadar kızgınken yalnız bırakmak iyi bir fikir değildi. Ya ona bir şey olduysa diye düşünmekten kendini alamıyordu. Tabii bu düşüncelerini Sirius'a en az şekilde belli etmeliydi çünkü zaten yeterince perişan halde olan arkadaşını endişelendirmek hemde kendini suçlamasını istemiyordu.

"Belki de yürüyüşe çıkmıştır?" dedi sesinin çatallanmasına engel olamadan.

"James, yasak saatte olduğumuzun farkındasın değil mi?"

"Evet ama bizde yeni geldik değil mi?"

"Remus'tan bahsediyoruz, konu sen veya ben olsaydık -hatta Peter bile olsaydı buna inanabilirdik James fakat Remus'tan bahsediyoruz."

"Farkındayım Sirius fakat olumlu olmaya çalışıyorum. Aklına gelen bir yer varsa gidip bakalım."

"Benim yüzümden." dedi Sirius yatağına oturup başını ellerinin arasına alırken.

"Saçmalama dos-"

"James biliyorum tamam mı? Birkaç Slytherin anlattı sabah ne kadar sinirlendiğini. Saklamaya çalışmana gerek yok." diye çıkıştı Sirius fakat James'e değil kendine kızıyordu sadece.

James arkadaşı için ne kadar endişelense de şu an için ellerinden bir şey gelmiyordu. "Hadi uyu Siri, yarın sabaha kadar gelmezse erkenden McGonagall'a gideriz. O nerede olduğunu bulur." Sirius'un hala emin olmadığını anlayınca devam etti James.

"Ve eğer o da bulamazsa... O zaman tüm okulun altını üstüne getirir ve saklandığı delikten çıkarırız onu. Sende özür dilersin ve barışırsınız."

Sirius kafasını tamamen kaldırmasa da gözlerini James'e dikip sordu. "Affeder mi diyorsun?"

James de artık kendi yatağına oturmuştu. Gülümsedi. "Eminim affeder dostum."

"İyi geceler James." dedi sonunda zoraki de olsa gülümseyerek Sirius.

"İyi geceler Sirius."

Ve iki çocuk da her ne kadar arkadaşları için endişelenseler de zor bir gün geçirmiş olmaları nedeniyle hızlıca uykuya daldılar.

--------------------------------------------------------------

Remus Lupin, zor bir gecenin ardından sabahın ilk ışıklarıyla güne gözlerini açmıştı. Vücudunda yine alışkın olduğu gibi birçok yara vardı fakat bu sefer sağ kolu da inanılmaz şekilde çok ağrıyordu.

Yaklaşık on dakika sonra Remus'un sabırsızlıkla beklediği kişi kapıda göründü. Madam Pomfrey hızlı adımlarla ona doğru geliyordu.

"Nasılsın tatlım? Ah, her yerin kan içinde kalmış. Dur şunları bir temizleyelim. Kaleye gidince de daha ayrıntılı tedavi ederiz. "

"Madam k-kolum, çok acıyor." dedi Remus zorlanarak.

Madam Pomfrey incitmemeye özen göstererek Remus'un kolunu tuttu ve minik dokunuşlar yaptı. "Sadece kırılmış, önemli bir şey değil."

Remus bu sözler karşısında şaşırmıştı. Daha önce sadece bir kez bir yeri kırılmıştı ve hatırladığı kadarıyla o da fazla acılıydı ve uzun sürede iyileşmişti.

"Hadi bakalım, seni yasaklı saat bitmeden hastane kanadına sokmamız lazım."

Remus, Madam Pomfrey'in yardımlarıyla ayağa kalkıp sorunsuz bir şekilde hastane kanadına ulaşmayı başarmıştı. Ve kadının verdiği iksirleri içmesiyle tüm acısının dinmesi bir oldu. Aynı zamanda bir önceki seferden tanıdığı o uyku tekrar tüm vücuduna hücum ediyordu. Ve çocuk artık bu günü sorunsuz olarak atlattığı için o kadar mutluydu ki bir an olsun direnmeye çalışmadan gözlerini kapattı ve uykuya teslim oldu.

𝓣𝓱𝓮 𝓶𝓪𝓻𝓪𝓾𝓭𝓮𝓻𝓼Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin