Aç mısın?

60 4 8
                                    

Remus, dönüşümüne sadece birkaç saat kalmış olması nedeniyle kendisini oldukça halsiz hissediyordu. Kahvaltıdan çıktıktan sonra dersleri kaçırmayı göze alıp direkt olarak Madam Pomfrey'in yanına gitti. Remus'un likantropisini detaylıca bilen başhemşire onu hemen boş bir yatağa yatırıp bazı ilaçlar getirdi. ''Al bakalım canım bunlar seni daha iyi hissettirir.''

Remus, hemşireye teşekkür ederek ilaçlarını aldı ve kendini yatağa attı. Her ay bunu yaşayacak olmak onu her zaman geriyordu fakat kendini daha önce hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Eğer biri öğrenirse gerçekten işi biterdi ve bu ihtimali düşünmek bile daha çok canını yakıyordu. Son bir gün dedi kendine. Yarın kalktığında her şey bitmiş olacaktı.

Üstüne birden bir rahatlık çökmeye başladı. Tüm kasları tek tek gevşiyordu sanki. Göz kapakları tamamen kapanmadan önce yatağının başucunda duran üç şişeye baktı ve bir tanesi hemen gözüne çarptı: Derin uyku iksiri. Gülümsedi Remus, galiba gerçekten buna ihtiyacım olacak, diye düşündü.

--------------------------------------------------------------

Kızlar ve Peter'le birlikte akşam yemeğini yiyen James, mutlu ve umutlu başladığı günün sonunda nasıl hiçbir şey düzeltemeyip üstüne üstlük her şeyin daha kötü bir hal aldığını düşünüyordu.

İki arkadaşına da kızgındı ve henüz onları görmek istemediğinden odalarına çıkmak yerine biraz gölün kenarına gidip kafa dinlemeyi tercih etti. Bük ihtimalle yasaklı saate kalacağını düşünerek de yanına pelerinini almayı ihmal etmedi.

Hava henüz alacakaranlıktı ve bu belki de gölün en güzel göründüğü saatlerdi. Büyülenmiş bir şekilde her zamanki ağacının yanına yaklaşan James ancak ağacın dibine geldiğinde yerini başkasının kapmış olduğunu farketti. Üstelik bu kişi sırf onunla karşılaşmamak için buraya geldiği Sirius Black'ten başkası değildi.

''Sirius?!''

Üstüne düşen gölgeyle yanına birinin geldiğini fark eden Sirius da kulaklığını indirip şaşkınlıkla ona seslenen arkadaşına döndü.

''James?!''

''Senin burada ne işin var?!'' diye aynanda sordular birbirlerine. İki çocukta verecek cevapları olmadığını anlayınca burukça birer kahkaha attılar. Ortama elle tutulabilir bir gerginlik hakimdi. İkiside birbirinin yüzüne bakamıyor, ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. James her zamanki gibi ortamı yumuşatmak için söze giren ilk kişi oldu. "Bakıyorum da yerimi kapmayı çok seviyorsunuz Bay Black. Önce trende şimdi de bu!" dedi şakacı bir sesle. Sirius da gülerek cevapladı. "Yanılıyorsunuz Bay Potter çünkü burası ilk günden beri benim."

"En azından kenara kayabilirsin değil mi?" dedi James gülümsemeye devam ederek. Sirius kendini kenara çekti ve James de arda biraz mesafe bırakarak Sirius'un yanına oturdu. İkiside bir süre sessizce gölü seyrettiler. Ve bu sefer uzun bir sessizliğin ardından ilk konuşan Sirius oldu. "Özür dilerim." Dedi bir mırıltı halinde. James muzipce gülümseyerek Sirius'a döndü. "Efendim, bir şey mi dedin?"

Sirius, James'in pislik yapmaya çalıştığını anlasa da ona dönerek tekrar etti. "Özür dilerim James. Sabah yaptığım aptalcaydı."

James, Sirius'un ona dönmesiyle durumun düşündüğünden daha kötü olduğunu anladı. Sirius'un gözleri şişmişti ve kıpkırmızıydı. Zaten bembeyaz teni ise iyice solmuştu. James bu sefer kendisinden beklenmeyecek şekilde ciddileşmişti. "Sirius, sen iyi misin?"

"E-evet. Neden sordun ki?" Hem James hem de Sirius bunun yalan olduğunu biliyordu. Fakat James daha fazla üstüne gitmemeye karar verdi. "Peki madem anlatmak istemiyorsun-"

𝓣𝓱𝓮 𝓶𝓪𝓻𝓪𝓾𝓭𝓮𝓻𝓼Donde viven las historias. Descúbrelo ahora