Beni Burada Bırakma!

1.2K 80 11
                                    

3 hafta sonra:

Kayra'nın anlatımıyla;

Sol tarafımdaki sehpanın üzerinde bulunan süsleri önümdeki büyük çam ağacını süslemek için kullanıyordum. Miraç en basit görevin bu olduğunu söyleyip beni çam ağacı ile baş başa bırakmıştı. Kendisi ise akşam için hazırlıklar yapmakla meşguldü. Hem benim çevremi hem de kendi çevresindeki insanları yılbaşı gecesi için bağ evine davet etmişti.Kolumdaki saate baktığımda 21:15'ti. Çoktan gelmeye başlamaları lazımdı aslında.

Ledi alıp çam ağacını dolamaya başlamıştım. İşin ilginç tarafı ise bu yaşıma kadar ilk defa çam ağacı süslüyordum. Muhtemelen hiç yılbaşı kutlamamış olmamızdan kaynaklı bir durumdu. Şöyle bir düşündüm de bütün yılbaşılarını uyuyarak geçirmişim. Ne arkadaşlarla bir eğlence, ne de başka bir şey...

Karnımdan gelen bir sızı ile sağ elimi direkt karnıma götürmüştüm. Gözlerim kocaman açılmış, korkuyla zar zor yutkunabilmiştim. Vurulmamın üstünden üç hafta geçmişti. Kendimi toparlamıştım zor da olsa... Üvey kardeşim tarafından vurulmak mı? Aklımın ucundan dahi geçmezdi. Üç hafta geçmişti ama şu zamana kadar Emir'den ses dahi çıkmamıştı. Sonuçta yarım kalan bir işiydim, neden bitirmek istemedi ki? Üç hafta boyunca kendisine ne engel olmuştu?

Hâlâ karnımın üzerinde duran sağ elim bir anda ürpermişti. Gözlerimi karnımın üzerinde bulunan elime çevirdiğimde Miraç'ın elinin olduğunu fark etmiştim. Elini elimin üstüne koymuştu.

"Sen iyi misin?" Gözlerimi ona çevirdiğimde korkuyla bana bakan gözleriyle karşılaşmıştım. Onu rahatlatmak istercesine tebessümle başımı salladım. İyi olduğuma ikna olmamış olsa gerek; "Yardım alabiliriz, kolay şeyler yaşamadın. Bir psikiyatrist arkadaşım—-" diyemeden sözünü kesmiştim.

"Ben gayet iyiyim." dediğimde kaşlarım çatılmıştı. Bir koku... Daha çok yanık kokusu sanki. Yüz ifademi gören Miraç;

"Sakin ol, sadece bir öneriydi." dediğinde işaret parmağımı kaldırıp;

"Bir dakika, sen de alıyor musun?" diye sordum. Anlamamış gözlerle bana bakarken; "Kokuyu." diye devam etmemle gözlerini ardına kadar açmış;

"Kek!" dediği anda mutfağa koşmaya başlamıştı. İstemsiz olarak bu haline gülmüştüm. Miraç mutfağa gittiğinde ben de ledi prize takmıştım. Ve işte hazırdı. Rahat bir nefes vererek koltuğa oturacağım esnada zil çalmıştı. Gelmiş olmalılar. Kapıya doğru yönelirken mutfakta olan Miraç'a;

"Ben bakarım!" diye seslenmiştim. Kapının önüne geldiğimde zil tekrar çalmıştı. Kapıyı açmamla Emir'i karşımda görmem bir oldu. Elindeki silahı bana doğrultmuş öylece bakıyordu. Korkuyla bir iki adım gerilemiştim. Titreyen bedenime engel olamamıştım. Miraç;

"Gelen kimmiş?" diye sorarak gelirken Miraç'a döndüm. Miraç kapıda duran Emir'i görünce adımlarını hızlandırıp yanıma gelerek; "Hoşgeldin, geç hadi!" demişti. Şaşkınlıkla bakışlarımı hızla kapıda duran kişiye çevirdiğimde Oğuz'u görmüştüm. Bu da neyin nesiydi böyle?

Az önce Emir'i gördüğüme kalıbımı basabilirdim oysaki. Oğuz da bana anlamamış gözlerle bakarken elindeki paketi bana doğru uzattığında almak için bir hamle yapmadığımı gören Miraç uzatılan paketi alarak; "Teşekkür ederiz, Kayra biraz yorgun sadece." dediğinde Oğuz tebessümle;

"Tulumba tatlısı yiyorsunuzdur umarım." dediğinde zoraki gülümseyerek başımla Oğuz'u onaylamıştım. Tekrar bakışlarımı kapıya çevirdim. Halüsinasyonlarım git gide artıyordu. Artık daha gerçekçi bir hâl almaya başlamışlardı. Öncelerinde kabuslar görüyordum, ardından Emir'in sesleri kulağımda çınlıyordu. Ve şimdi de gerçekçi olan görüntüleri gözümün önünden gitmek bilmiyordu. Etrafımdaki herkes iyi olmadığımın farkındaydı. Her ne kadar 'iyiyim, sorun yok' desem de, herkes içten içe gerçeği biliyordu işte.

YAŞAM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin