" Beni çok korkuttun Efnan ,gelmezsem olmaz " dedi güldüm ve koluna girip onu ayağa kaldırdım.
Küçük adımlarla yürümeye çalışırken ,gerçekten onu taşımakta zorlandığımı farkettim ve acaba bu yüzden mi ona yardım etmemi istemiyor diye düşünmeden edemedim.
Yavaş yavaş ilerlerken kapı tıklatılıp açıldı .

Hamza elinde kahve ve bir poşet ile odaya girdi.

" Efnan Hanım kahve ve yiyecek bir şeyler istemiştiniz Necati yolladı"dedi.

"Şuraya bırak Hamza " dedim.

" Yardım edeyim mi ?"

" Gerek yok işinize bakın "dedi Boran ,Hamza poşeti ve kahveyi bırakıp kaçarak odadan çıktı .
" Çok kabasın "dedim .

Yüzünü buruşturup " İçeriye mi davet etseydim?
Hatta zahmet etmişsin buraya kadar otur kahveyi sen iç mi deseydim? " dedi sinirle.
Banyonun kapısına uzanıp açtım "Mümkünse hiç bir şey söyleme sen "dedim, onu banyoya soktuktan sonra kapıyı kapatıp " Bekliyorum " diye seslendim..
Yine bir homurdanma duydum ama ne dediğini anlamam mümkün degildi.
Banyodan çıktıktan sonra ona tekrar yardım edip yatağa yerleştirdim ve bacağını örttüm.
Bir bacağı alçıdaydı.
Bu yüzden üzerinde siyah şort ve siyah bir tişört vardı.
Omzuda hala sargıda ve omuzluk takılıydı.
Sol ayağı ve sağ omzu yaralı olduğu için hareketleri fazlasıyla kısıtlıydı ve bu da onu daha fazla sinirli bir adam haline getiriyordu.
Yani normalde sinirli bir Boran'ın on hatta bin kat daha sinirli halini düşünün.
Siz bunu düşünemiyorsunuz bile ama ben birebir bu adamı yaşıyordum.
Nefes alış verişi bile öfkeli ve sesliydi.

"Bir şey ister misin ?"Diye sordum Hamza'nın bıraktıklarına doğru ilerlerken.

" Hayır " dedi sert bir şekilde.
Derin bir nefes çekip kahveyi elime aldım.

" Emin misin ?
Sabahtan beri bir şey yemedin ve birazdan ilaç alman gerekecek ".

" Hayır 'ın nesinden anlamıyorsun Efnan ?" dedi.

Sinirle elimdeki kahveyi aldığım yere sertçe bıraktım, sıcak kahve hem elime hemde etrafa döküldü.
Elim sıcak kahve yüzünden yanarken dönüp Boran'a baktım..

" Senin sorunun ne ?
Neden doğru düzgün sakin bir şekilde cevap vermeyi yada konuşmayı denemiyorsun?
Kimden neyin öfkesini çıkarma çabasındasın anlamıyorum " dedim.
Konuşurken yıpranan sinirlerim ve sert çıkışım yüzünden titriyordum ve lanet olası elimi yaktığım için canım acıyordu.

" Sen az önce kahveyi eline mi döktün?"Diye sordu .

" Bu sorduğum soruların cevabı değil, ayrıca evet lanet olası kahveyi elime döktüm ve şuan parmaklarım yanıyor "dedim ve arkamı dönüp kapıya doğru adımladım.

"Efnan" dedi ama onu duymazdan gelmeyi deneyip kapıya ulaştım, kola uzanıp kapıyı açtım ve tam çıkarken tekrar "Efnan" diye söylendiğini duydum ama umursamadım kapıyı kapatır kapatmaz yere çarpan ve muhtemelen paramparça olan bir şeylerin kırılma sesini duydum, ya yan tarafında bulunan küçük dolabın üzerindeki vazo yada sürahiyi fırlatıp kırmıştı.

Hamza beni görür görmez ayağa kalktı "Ben üzerime kahve döktüm acile gösterip geliyorum, arada bir Boran'ı kontrol edin ben gelene kadar " dedim.

Yanındaki adama sen " Efnan hanımla in ve onu bir an olsun yanlız bırakma "dedi gözlerimi devirdim ve konuşmadan yürümeye başladım.
Acile girip doktorlardan birine elimi gösterip kahve döktüğümü söyledim.
Kızarıklığa bakıp "Neyseki kahve çok sıcak değilmiş hafif bir yanık krem sürüp saralım " dedi.
Başımla onayladım doktorda yanık kremi sürüp elimi sardı.
Sonra da reçeteye bir şeyler karalayıp bana uzattı.

ALABORAWhere stories live. Discover now