7

216 23 44
                                    

annem hep iyiliğimi isterdi benim. hiç kızmazdı, sabırla anlatırdı her şeyi. en ufak ilgimi çeken bir şey olduğunda ilgilenirdi benimle. gitar çalmaya onun sayesinde başlamıştım. anlatmıştım, müziği çok severdi.

keşke bizim müziğimizi de duyabilseydi.

sanat kadınıydı annem. resim çizmeyi, her tür şarkıyı dinlemeyi, bale, dans şovlarını izlemeyi, operaya gitmeyi severdi. sanırım tarzlarımız oldukça farklıydı ama beni kendi istediği gibi birine dönüştürmemişti. minnettarım, onu çok özledim.

mezarlığa geldiğimizde derin bir nefes alıp inmiştim arabadan. beni arabada bekleyeceklerdi. elimde sıkıca tuttuğum kupayla birlikte ezbere bildiğim mezara doğru ilerlemiştim. ve artık burdaydım. dizlerimin üstüne çöktüm, annemin isminin yazılı olduğu taşı izledim bir süre.

"anne... seni çok özledim..." derin nefes alıp başlamıştım konuşmaya. "anlatacak çok şeyim var, bugün biraz başını şişireceğim sanırım. keşke bunları koşarak eve geldiğimde sana kocaman sarıldıktan sonra anlatabilseydim anne."

"merak etme çok iyiyim. changbin ve jisungla kalıyorum bir kaç gündür. mutluyum onlarla endişelenme sakın."

"yeni insanlarla tanıştım. bir festivale bile katıldık, şarkı söyledim. keşke beni dinleyenlerin arasında sende olsaydın." konuşurken bir yandan da taşı okşuyordum. göz yaşlarım akıyordu, silmeye ugraşmadım.

güldüm gözyaşlarımın arasından. "ikinci olduk. çok mutlu oldum, kendime hiç güvenmiyordum. özür dilerim sen bana hep güvenmemi, özgüvenli olmamı söylerdin yapamadım. buna rağmen başardım ama. umarım benimle gurur duyuyorsundur. sana layık bir çocuk olmak için daha çok çabalaycağım."

akan burnumu çektim. "babamdan kaçtım, korkumdan eve gidemiyorum. sen gittikten sonra daha kötü davranmaya başladı bana. belki üzülür, iyi davranmaya başlar diye düşündüm ama boşunaymış."

"changbin hyung artık hep onlarla kalmamı istiyor ama ben istemiyorum, yük olmak istemiyorum onlara. bir süre daha kalırım sonra başımın çaresine bakabilirim. nasıl olacağını bilmiyorum ama öğrenebilirim. sakın endişelenme tamam mı, iyi bakıyorlar bana. Chan hyung, Changbin hyung, Jisung seviyorlar beni, bende onları seviyorum. yanlız değilim, iyiyim, seni özledim." daha fazla konuşmak istiyordum ama hıçkırıklarımı tutamamıştım. bir süre orada ağladım öylece. ne kadar daha öyle ağladım bilmiyorum ama en son beni alıp arabaya götürmeleri gerekmişti.

arkaya yerleştiğimde başımı yanımda oturan jisung'un omzuna yaslamıştım. ağlamak, sabah yaşadığım stres beni yormuştu. "teşekkür ederim." ise gözlerim kapanmadan ağzımdan çıkan son şey olmuştu.

uyandığımda, changbin hyungların evinde kaldığım, odadaydım. üstümde pijamalarım vardı, jisung değiştirmiş olmalıydı, rahatsız olduğumu bilirdi. hala yorgun hissediyordum ama çıktım yataktan ve aşağı indim. Changbin hyung koltukta uyukluyordu yeni uyandığını anladım, Jisung hâlâ uyuyor olmalıydı. koltuğa yatıp başımı Changbin hyung'un dizine koydum. bu hareketimle saçlarımı okşamaya başlamıştı.

"nasılsın?" diye sorduğunda ona doğru dönüp gülümsedim. başka da cevap vermedim, daha iyi olduğumu anlardı. biraz daha öyle oyalandıktan sonra Jisung da uyanmıştı. böylelikle dağılıp hazırlanmaya başlamıştık. tabi onlar hazırlanmış ben sadece sweatshirt ve bol bir pantolon giydiğim için azarlanmıştım. sonuç olarak başka bir şeyler seçmişlerdi ve bir kaç tehditle giymeye zorlamışlardı beni. yüzüm bu akşam ifadesiz değil somurtur şekilde olacaktı belli ki. beni gitarımla tehdit etmişlerdi, bundan nefret etmiştim.

aynaya baktığımda huzursuz hissettim.  boynumdaki kolyeler, kulağımdaki küpe, üstümdekiler abartı gibiydi. dikkat çekerdi, bunu istemiyordum. bir de üstüne yine Changbin hyungun zoruyla Jisung'un makyaj yapmasına izin vermek zorunda kalmıştım. üstümdekileri çıkarmaya yeltendiğimde ise Jisung tarafından durdurulmuştum. ne kadar yakıştığına dair şeyler söyleseler de garipti. normalde böyle giyinenlere imrenirdim ama şimdi neden böyle hissettiğimi anlayamıyordum.

boşvermeye karar verdim çünkü üstünde biraz daha düşünseydim berbat bir ruh haline girecektim. bunu istemezdim, günü mahvedemezdim.

hepimiz hazır olduğumuzda ve Chan hyung geldiğini söylediğinde dışarı çıktık. arkaya oturmaya yeltendiğimde Chan hyung tarafından öne çağırıldım. giderken dinleyeceğimiz şarkıyı ben seçecekmişim çünkü. kabul ettim ve bir kaç dakika düşündükten sonra hepimizin sevdiğinden emin olduğum bir şarkı  açtım. ezbere biliyorduk, eğlenerek vardık gideceğimiz yere.

geldiğimiz yer bir parti mekanına benziyordu ki içeri girdiğimde benzemesini geçin direkt gece kulübü gibiydi. ama değil gibiydi, fazla abartmış olabilirim. ama kalabalıktı, fazla gürültülüydü ve insanlar delicesine kimseyi umursamadan eğleniyorlardı. bizimkilerden ayrılmamaya çalıştım, bir çok kişiyle çarpışmak zorunda da kalmıştım. sonunda diğerlerini bulduğumuzda ve hepsi birbiriyle selamlaşıp sarıldığında biraz geride bekledim. Felix beni gördüp adımı bağırıp sarılana kadar öyle bekledim. sonra da diğerleriyle de sarılmıştım. garipti daha yakın olacakmışız gibi hissettim.

"dinlenebildin mi?" herkes birbiriyle konuşurken yanımdan gelen sesle o tarafa döndüm, hyunjindi. "evet, sanırım." diye cevap verdim.

"sanırım?" verdiğim cevaptan tatmin olmamış olacak ki kaşlarını çatarak sormuştu. bense ona ufak bir tebessüm edip cevap verdim.

"hâlâ biraz yorgunum da, ondan sanırım." cevabımdan sonra anladığını belirtmişti.

gece boyunca gülüşüp sohbet etmiştik. içecek bir şeyler geldiğinde Chan hyung alkollü olduğu için içmemi istememişti ama Minho hyung, beni rahat bırakmasını, zaten hepimizin burda olduğunu, hiçbir şeyin olmayacağını, söylemişti. daha önce onlar da içmiştim. hatta changbin hyung ağladığımı, bir bebek gibi olduğumu söylemişti ama inanmamıştım.

şimdi de inanmamayı seçmiştim ve doğru olmamasını ummuştum. çünkü en son hatırladığım Hyunjinle masada tek başıma kalışımdı. sonrasında gerçekten sarhoş olmuştum. Chan hyungu dinlemeyi tercih ederdim.

somebody to love, hyunminWhere stories live. Discover now