4

186 28 21
                                    

yaşanmasını istemediğim şeyler genelde başıma gelirdi. hiçbir şey yapmadığım halde şanssız hissederdim hep kendimi. bunun nedenini hiçbir zaman çözemedim. evren bana kötü oyunlar oynuyordu sanki, yapmadığım bir şeylerin cezasını çekiyordum. sonunda mutluluğa erişeceğimi de düşünmüyorum. belki de bundandır. kim bilir.

yorulmuştum. o kadar yorgundum ki eve giderken ayaklarımı yere basarken hissetmiyordum sanki uçuyor gibiydim. belki de kendimi bıraksam havalanacaktım. eve nasıl vardığımı hatırlamıyordum hatta changbin hyunga iyi geceler diyip demediğimi düşündüm. ona mesaj atıp sorduğumda zaten iki kez dediğimi söylemişti.

kendi yaptığım salaklığa gülerken eve girdim. evin sıkıcı aurası beni karşıladı. ama karşılayan sadece o değildi. isteyeceğim son kişiydi. babam tam karşımdaydı ve şeytani bakışlarıyla karşıladı beni.

yuktundum. o kadar sert yutkundum ki belki sesini o bile duymuştur.

"hoş geldin." dedi soğuk ve bir o korkutucu sesiyle. yavaş yavaş yaklaştı yanıma, yere çakılmış gibiydim. omuzumdan sertçe tutup itti. tabi bu sert hareketiyle yerle buluşmuştum bile. gitarım sırtımdan çıkıp zarar göresin diye sıkıca tutmuştum. bana ne olursa olabilirdi.

ben hâlâ yerdeyken ve ne olduğunu anlamaya çalışırken saçlarımda bir el hissettim. saçlarımı tutup kafamı kaldırdığında kendisiyle göz göze gelmemi sağlamıştı.

"artık o kadar saygısız bir çocuk oldun ki sabah bana cevap vermen, saçma hareketlerin. saatin kaç olduğundan haberin var mı senin? " saçlarımdaki ellerini iyice sıkılaştırıp konuşmaya devam etti. "annen varken ondan güç alıyordun. şimdi ne yapacaksın? o öldüğünden beri ağzını açamıyorsun."

"annen hakkında konuşmayı kes!" bu cümlem onu daha çok sinirlendirmişti. saçlarımdan çekiştirerek ayağa kaldırmış hızla odama getirmişti.

"Burdan çıkmayacaksın! eğer çıktığını görürsem öldürürüm seni." beni hızla odanın içine itmişti. bu kadarına kadar bir şey yoktu. bir çok benzerini daha önce yaşamıştım.

tekrar üzerime gelmeye başladığında korkuyla geriye doğru kaçmaya başladım. korkuyordum ki bu gereksiz siniriyle her şeyi yapabilirdi. çoktan ağlamaya başlamıştım bile. birden uzanıp bir anda gitarımı aldığında bir anlığına her şeyin durduğunu hissettim. ama hemen sonra bacaklarına yapışıp, her şeyimi almasını ama gitarıma dokunmamasını, istediği her şeyi yapabileceğimi ama gitarımı geri vermesini söylemeye başladım. ama tabiki beni dinlemedi.

kapıyı çarpıp çıktı. ve kilitlemeyi de unutmadı tabi.

keşke bomboş bir hayatım olsaydı. günlerim, yaşadığım olaylar, her gün aynı olsaydı. belki o zaman mutlu olabilirdim. hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilsem kendime biraz daha güvenebilirdim belki.

halının üzerinde uzandığım kaçıncı dakikaydı bilmiyorum, bir belki iki saat olmuştu. ağlamam çoktan durmuştu, artık nasıl kaçabileceğim hakkında düşünmeye başlamıştım. çantama bir kaç kıyafet alabilirdim, lazım olabilecek şeyler de. kapım kilitliydi ama yedeği de bendeydi. babam televizyon izliyor olmalıydı, kesinlikle orada uyuyakalacaktı. onu gözlemlemiştim, ne yapacağımı az çok biliyordum. gitarım onun odasında olmalıydı ama orayı da kilitlemiş olabilirdi. öncelikle orayı kontrol etmeliydim.

ayaklandım. çantamı hazırladım ve  çekmecemden anahtarı aldıktan sonra ses çıkartmamaya özen göstererek açtım kapıyı. biraz bekledim, hiçbir şey olmadı. duymadığını anlayarak odasına girdim. küçükken annemi uyandırmak için neşeyle girdiğim odaya şimdi korkuyla ve aceleyle giriyordum. annemi çok özlüyorum.

gitarım yerde duruyordu. fırlatılmış gibiydi, hiçbir şey olmamış olmasını dileyerek aldım ve yavaşça çıktım odadan.

oturma odasının önünde duruyordum. televizyon açıktı. babam ise ayaklarını orta sehpaya uzatmış bir şekilde uyuyordu. tam tahmin ettiğim gibiydi. o an ona bir şeyler yapmak istedim. kafasında bir şeyler kırmak ya da ona zarar vermek gibi. ona nefretim büyüktü ama kendime hakim oldum. tek yaptığım kenarda duran cüzdanından tüm parasını almak oldu. biliyordum onda daha fazlası vardı ama en azından içimdeki siniri biraz olsun azalmıştı.

kapıya yöneldim. kenarda duran ceketimi alıp giydikten sonra hızla ayakkabılarımı giydim ve kapıyı ses çıkartmamaya özen göstererek kapattım.

artık dışardaydım. korktum, beni duymuş olabileceğinden bu yüzden arkama bakmadan koştum. sanırım bu sefer mutluluktan ağlıyordum.

durduğumda changbin ve jisung'un beraber yaşadığı evin önündeydim. onlara haber vermemiştim ama beni kabul edebilirlerdi değil mi? bir süre onlarla kalırdım, iş bulur, sonra da kendime kalacak bir yer bulabilirdim.

zile basmış beklemeye başlamıştım. saat geçti, uyumuş olabilirlerdi ama jisung geç saatlere kadar ayakta duran biriydi.

kapıyı açanın jisung olmasıyla bu düşüncem doğrulanmıştı. gözleri, ağlamaktan şişen ve yolda gelirken ağladığımdan dolayı hala dolu olan gözlerimle buluştuğunda şaşkınlığını gizlemedi. saniyeler içinde de içeri almıştı beni.

gecenin soğuğu sıcacık eve girmemle etkisini yitirmişti. başarmıştım, kaçmıştım ve gitarımı da alabilmiştim. burayı bilmiyordu, güvendeydim.

buraya çok sık gelmezdim. nedeni yoktu, genelde dışarıda takıldık. bir kaç kere burda toplanmıştık sadece ama burayı seviyordum. küçük değildi, iki katlıydı hatta, hayallerimdeki ev de denebilirdi.

içeri geçtiğimde, eşyalarımı kenara bıraktıktan sonra, odanın ortasında dura L koltuğun köşesine oturup dizleri kendime çektim. jisung elinde battaniyeyle gelmişti. üşüdüğüm belli oluyor muydu, bilmiyorum ama buna gerçekten ihtiyacım vardı. gözlerimin tekrar dolduğunu hissettim.

"Jisung-ah bir süre... sizinle kalabilir miyim?" gözlerine umutla ve çaresizce bakarak söylemiştim bunu. sanırım bu onu daha da endişelendirmişti.

"tabi ki, sormana bile gerek olmadığını biliyorsun. ama sorun ne Seungmin? babanla sorun mu yaşadın? hadi anlat bana, ağlama lütfen."  hepsi biliyordu babamla olan ilişkimi. bir çok kez buna benzer olaylar yaşamıştım ama hepsinde o eve geri dönmüştüm. yediğim dayaklara her seferinde katlanmıştım. bana sürekli ona katlanmamamı, onlardan biriyle yaşamamı söylüyorlardı zaten. hiçbirine yük olmak istememiştim, bu yüzden reddetmiştim her seferinde.

ama bu sefer dayanamamıştım. ağlıyordum, güçsüz hissetmek istemesemde engel olamıyodum. l koltuğun köşesinde Jisung bana sarılırken ağlamaya devam ettim.

"gelen kimmiş?" aşağı inen Changbin hyung, sorusuna cevap alamadan beni görmesiyle çatılan kaşlarıyla birlikte hızla yanıma gelmişti. yüzümü elleri arasına alıp göz yaşlarımı silmişti.

anlatmıştım olanları. sadece sıkıca sarıldılar bana. hiçbir şey demediler. onlara minnettardım. sonra da beni, eski ev arkadaşlarının kullandığı ama artık öyle biri olmadığı için boş olan odaya götürüp, uyuyamadığımda ikisinden birinin yanında gidebileceğimle ilgili bir kaç şey söyledikten sonra, ayrıldılar yanımdan. uyuyamadım ama yanlarına da gitmedim. düşündüm, bundan sonra ne olacağını düşündüm ama hiçbir şeye ulaşamadım. ben de akışına bırakmaya karar verdim.

ne de olsa festival günü yaklaşıyordu.

her şey iyi olacaktı.

somebody to love, hyunminNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ