XX | Geçmişin Gölgesi Geleceğin Ensesinde Bekler

Start from the beginning
                                    

Efkan Kara, sözde benim amcamdı. Hapisten çıktığı günden sonra babam bizi, özellikle de beni o adama karşı dikkatli olmamız konusunda uyarmıştı. Reha Kara'nın karşıma çıktığını hâlâ bilmiyordu ve bilse, ne tepki vereceğini tahmin etmek zor olmazdı.

Baran istemsizce duraksadı, tuttuğu bileğimi bırakmadan geriye dönüp bana baktı. "Etrafta birilerinin olmadığından emin olup eve gireceğim ben de."

Benim aksime sakindi, kötü bir şey düşünmüyordu ama yine de birine yakalanmış olmak onu da benim kadar rahatsız etmişti.

"Ya evin etrafında tehlikeli biri varsa?" diye sordum korkuyla. Aslında bu mümkün değildi çünkü evimiz, dışarıdan bir yabancının kolayca giremeyeceği kadar güvenliydi. "Ya bir zarar verirse sana?"

Baran aptal bir tebessüm etti. Sırasıydı sanki. Sonra bunun yersiz olduğunu düşünmüş gibi ciddileşti. "Saçmalama."

"Saçmalamıyorum Baran." Konuşarak vakit kaybediyorduk. "Camın önünde birisi vardı. Bu babam ya da annem olamaz çünkü onlardan biri olsa kaçmazdı. Firuze Babaanne hiç olamaz, kadın dizlerinin üzerinde zor duruyor. Emine Abla ve Cemil Amca desen..."

Onlardan biri yapar mıydı böyle bir şeyi?

"Açelya..." Baran derin bir nefes aldı. "Eğer etrafta bir yabancı varsa da biz konuşana kadar çoktan kaçtı zaten. Neyi tartışıyoruz?"

"Kamera," dedim heyecanla. "Babamın çalışma odasındaki bilgisayardan güvenlik kamerasına ait görüntülere bakabiliriz."

Babam evin dört bir yanına kamera taktırmıştı. Ve o kameralardan birkaçı doğrudan misafir evine dönüktü. Tam olarak evin dört bir yanını göremesek de eve yaklaşan kişinin kim olduğu görmemiz mümkündü.

"Bakacaktım zaten." Evin ön tarafına ulaştığımızda son kez, detaylıca etrafa baktık. "Kimse görünmüyor," dedi Baran. Havuzun etrafı, avlu ve evin sağ cephesine doğru uzanan ağaçlık alan... Kimse yoktu. "Eve girelim en iyisi."

Babamın çalışma odasındaki işi bitmemişti. Baran'la sessizce eve girdiğimizde ben kimseye görünmeden odama çıkmıştım. Baran ise çalışma odasına girip babamın hâlâ orada olduğunu haber veren bir mesaj atmıştı. Beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu ama emin olduğumuz bir şey vardı: Pencerenin önündeki her kimse, evden biri değildi. Babam biz evden çıktığımızdan beri yerinden kıpırdamamıştı bile. Annem ve Firuze Babaanne ise salonda televizyon izliyordu.

Mehmet desen, Yağız'ı evine bırakmakla meşguldü.

Baran şüphe çekmemek için babamın başında dikilmemiş, bu gece burada kalacağını söyleyerek odasına çekilmişti. Şimdi ikimiz de gergin bir bekleyiş içindeydik.

Elimde telefonla odanın içinde volta atıyordum. Gözüm ve kulağım açık bıraktığım kapıdaydı, babamın çalışma odasından çıkmasını bekliyordum. Whatsapp'tan mesaj geldiğinde yatağımın önünde duraksadım ve dikkatle ekrana baktım.

Mehmet "Şimdi siz naneyi yemediniz mi?" isimli bir grup oluşturmuş ve önce beni, ardından da Baran'ı eklemişti.

Ve bir de uzun bir mesaj yazmıştı.

Mehmet: Pek saygıdeğer yere bakan yürek yakan, evlenmeyeceğim diyerek babama kafa tutan ve aylardır evimizdeki huzurun ta amına koyan abim... Ve pek saygıdeğer prenses Fiona... Öncelikle o neydi lan diye sormak istiyorum. Siz en son birbirinizden nefret etmiyor muydunuz? Yani gariban ev halkı ve ben öyle biliyor, bir de size üzülüyorduk. Püüüuuhhh, yazıklar olsun! Sizden hiç beklemezdim. Ahlakımı bozdunuz, psikolojimi mahvettiniz yemin ederim. Kendimi Aşkı Memnu'daki Beşir gibi hissetmeme sebep oldunuz. Neyse... Gelelim asıl konumuza. Özellikle de sana Açelya. Allah çok büyük. Şükürler olsun yüce rabbim. Daha bugün yemeğe inerken sana beni karşına alma demiştim. Sense benimle dalga geçtin. Al işte. Gördün mü? Sen şimdi naneyi yemedin mi? Peki ya sen abilerin yüz karası? Sen elime düşmedin mi?

EMANET AŞK (KİTAP) Where stories live. Discover now