Dimmi le tue verità.

46 3 64
                                    

Birkaç Gün Sonra

Günler geçmişti. Nora'nın kabusunu ikinci bir kez yaşamasınn üstünden günler geçmişti. Geçer sanmıştı, olaydan hemen sonra bile hiçbir şey olmamış gibi gülmüştü. Gülerek her şeyi bastırabilmeliydi oysa Nora hiçbir şeyi bastıramamıştı. Halı altına süpürdüğü her şey Absentis'in ortadan kaybolmasıyla ortaya saçılmış ve buhardan bile boğucu bir şeyi oluşturmuştu. Bir pişmanlıklar zincirini. Ve Elnora bu zincirlerle olduğu yere mıhlanmış bir şekilde bekliyordu. Absentis'in dönüp kendini kurtarmasını bekliyordu. Hiç bu kadar özgür bir esaret hissetmemişti.

Gülüyordu. Parmaklıkları arasından gülüyor ve esir olan kendi değil de onlarmış gibi davranıyordu. Ne denli acınası olduğu üzerine düşünmekten geceleri uyuyamıyordu ama hâlâ arsız gibi gülmeye devam ediyordu. Her an her şeye büyük bir kahkaha atarsa her an her şeyi düzeltir sanıyordu. Belki de saklanıyordu. Artık bunu kendisi bile kestiremez olmuştu.

"Nora, iyi misin?"

Güldü. Dudakları yanaklarına çekildi ve göz bebekleri büyüdü.

"Elbette."

Timothy hafifçe başını salladı.

"Scorpius'u çağırmamı istemediğine emin misin?" diye sordu. Genç kız için endişeleniyordu. Hiçbir şey bilmese de ona eşlik etmesini istediğinde geri çevirmemiş ve kara göle kadar kıza eşlik etmişti.

"Hayır hayır. Yeni pislikler tasarlamak için yalnız kalmam lazım. Teşekkür ederim Tim."

Elnora parmağını şıklatıp işaret parmağını kaldırdı ve yarım bir gülümseme ile bu dediklerine muzip bir ifade kattı. Timothy gülerek veda etti ve kızdan ayrılıp şatoya ilerledi. Elnora oğlanın gittiğinden emin olduktan sonra olduğu yere bıraktı kendini. Etrafta gezinmeye veya oturmak için bir yer aramaya mecali yoktu. O yüzden çöktü ve oturdu. Cübbesi dizlerinden başlayıp etrafında bir daire çizerek onu çevreledi. Sarı-siyah Hufflpeuff atkısını burnuna doğru iyice çekti ve beresini de çekiştirip kulaklarını örttü. Üşüdüğü falan yoktu, tek istediği iç dünyasına odaklanmaktı. Absentis'i arama vakti gelmişti. Yine de buna hazır olup olmadığından emin değildi. O günden beri iç dünyasına pek sık dönmemişti. Orası... Absentis yokken yavaş yavaş silikleşmeye başlamıştı. Düşünceleri ve duyguları hâlâ aynıydı ama tüm o somut dünya yok oluyordu. Normal insanlar böyle mi, diye düşünüyordu genç kız. Tüm bu somut şeylere sahip olmamak korkunç değil mi yani? Düşünürken düşüncelerinin sesini duymamak susturulmuş gibi hissetmiyor mu onları? Tüm bunları düşünürken onu en çok üzense bu sesin de gittikçe kaybolması ve soyutlaşıp imgeleşmesiydi. Elnora gerçek dünyaya kaydıkça kaybolup gitmekten korkuyordu. Buna hazır değildi, böyle bir şeye hazır değildi.

"Nora?"

Durdu. Bu sesin içeriye mi yoksa dışarıya mı ait olduğunu kestirmeye çalıştı. Merakla iç dünyasına göz attı önce. Dış dünyasına dönerken bir hayal kırıklığı vardı.

"Scorpius."

Ayaklanmaya yeltendi ama Scorpius kızı omuzlarından kavrayıp geri oturttu yavaşça. Ardından dizlerini kırarak ayaklarını uzattı ve kol dirseklerini dizlerine dayayarak yanına oturdu. Elinde beyaz bir sayfa vardı, bir mektup. Açılmış ve okunmuş bir mektup.

"Aşk mektuplarından biri mi?" diye sordu Elnora gülerek. Atkısını burnundan çekti ve beresini hafifçe geri ittirdi. Scorpius pek içten olmayan ufak bir tebessümle başını iki yana salladı.

"Babamdan."

Elnora da anlayışla başını salladı. Scorpius gölü izlemekten vazgeçmeyince o da göle çevirdi bakışları.

Desienne (Harry Potter Next Gen Fanfiction)Where stories live. Discover now