27. Bölüm ~ Sabotaj ~

163 24 56
                                    

"Bizi buraya sadece şebeke elektriğiyle getirdiğine inanamıyorum."

Sanki gezegenler arası değil de dünyada birkac yüz yıl geriye yolculuk yapmış gibi hisseden Harry karşısındaki deniz manzarasını şaşkınlık içinde seyretti. Gökyüzü masmaviydi. Irili ufaklı parlak yıldızlar olmasa hala dünyada olduğunu düşünürdü. Londra da böyle bir manzarayı gece bile göremezdi. Şuan bir tepenin üzerinden gökyüzüne kadar uzanan, üzerinde gezinen bulutlar yüzünden ucunun nerede bittiği belli olmayan bir kuleye bakıyorlardı. Arkalarında bir orman vardı ancak ağaçlar yeşil değildi. Dikkatli bakıldığında renkleri griye kaçıyordu. Denizin üzerinde kuleye geçişi sağlayan taş köprü vardı.

"Büyüdüğün yer burası mı?" Harry hayranlığını dile getirmekten kendini alıkoyamadı.

"Keşke ama değil. Burası Warts ın dört büyük bölgesinden biri olan Ravenclaw." Ginny iç çekti, kuleye özlemle baktı. "Burayı sadece iki kez görme fırsatı buldum. Ravenclaw zekası ve makul wartslılarıyla ün salmış bir bölgedir. Hufflepuff kadar olmasa da barışçıl insanlardır. Göze batmadığımız sürece kimse bizi rahatsız etmez. Ayrıca içeride tanıdığım ve bize yardım edebilecek çok iyi birini tanıyorum."

Harry "Ne kadar güvenilir? Arkadaşın mı?" dedi.

"Sanırım öyleyi-"

"S-sen nasıl-"

Harry, iki büklüm olmuş Hermione nin hırıltılı sesini duyunca arkasındaki karmaşayı o zaman fark etti. Hermione, Astoria ve Draco ellerini göğüslerine bastırmış acıdan kıvranıyorlardı. Astoria bogazını tutarak yere diz çöktü. Yüzü nefes alamadığı için mosmor olmuştu. Morg masasından kalkmaya çalışan zombilere benziyorlardı. Harry Ravenclaw kalesinin manzarasına kendini o kadar kaptırmıştı ki nefes alamadığını unutmuştu. Piskolojik olarak o da boğazına dokundu ama hiç acı hissetmiyordu. Hermione, Draco ve Astoria nefes alamıyorken o Warts ın atmosferinden neden etkilenmiyordu?

"Fazla azot yüzünden zehirleniyorlar." dedi Ginny telaşla. Hemen Astoria yı yerden kaldırıp kolunun altına girdi. Harry de aynısını Hermione ye yaptı. Draco konuşamadı fakat tek başına yürüyebileceğini gösteren bir işaret yapınca "Emin misin?" şüpheyle sordu Harry. Çünkü onun da boynudaki damarlar morarmaya başlamıştı.

"S-sorun değil... Şu lanet kaleye götür bizi artık." diye inledi.

Hep birlikte güç bela tepeden aşağı indiler. Kaleyi karayla bağlayan taş köprünün üzerinden geçerken Harry kalenin denizde yüzmediğini, hala havada yüzen bulut kümelerine baktıklarını gördü. Öyleyse kalenin sonu nerede bitiyordu? Bunu Ginny e sormak isterdi ancak zaman yoktu. Ilk önceliği sağ kalmaktı.

Kaleye yaklaştıklarında kapının önünde devasa bir kadın heykeli olduğunu gördüler. Uzun sacları ve orta çağdan kalma bir elbisesi vardı. Başının üzerinde de gösterişli bir diadem takıyordu. Heykel birden canlanıp önlerini kesince Harry nin ödü patladı. Fakat sadece o korkmuş gibi görünüyordu. Ginny birkaç adım öne çıktı. Diğerleri ise neler olduğunun farkında değillerdi. Bu kadar şeyden sonra heykelin konuşmaya başlamasına şaşırmadı bile.

"Aşağı iner güle güle. Yukarı çıkar ağlaya ağlaya."

"Her seferinde başka bir bilmece sorar," dedi Ginny Harry e dönerken. "Bu seferkinin ne olduğunu bilmiyorum. Bir fikrin var mı?"

Harry bir ona bir heykele baktı. "Bilemezsek ne olur?"

"Bizi köprüden aşağı atar."

"Gerçekten çok barışçıl insanlarmış." dedi Harry alaycı bir kızgınlıkla.

ARVENIG [ Hinny AU ]Where stories live. Discover now