"Deniz"

20.1K 1K 56
                                    




"Denizi sevmiyor musun?" diye sormuştum, elimdeki dondurmayla birlikte suların içinde neşeli ve ufak adımlar atarken. Ben ayakkabılarımı çıkarmış ve denizin kıyısında yavaş yavaş yürüyor, gün batımının tadını çıkarıyordum. Güneş batarken denize doğru vuran kızıllık, hemen benim yanımdaymış gibi hissetmiştim. Sıcak, huzurlu ve güzeldi.

"Uzaktan iyi." Diyerek net bir cevap vermişti Azad. O da benim gibi yavaş adımlar atıyordu ama benden ve denizden biraz uzaktaydı. Ayakkabılarım onun elindeydi, benim bir elimde telefonum diğer elimde de dondurmam vardı. Azad'a doğru bakarken düşünmeden edememiştim, belki de denize daha önce hiç güzel bir gözle bakmamıştı. Benden fazla deniz gördüğü kesindi ama benim kadar neşeyle bakmadığına emindim. Neşeyle baktığımız her yeri güzel görürdük, belki de onun bunu yapmaya hiç fırsatı olmamıştı. Denizin yanından arabayla geçip giderken başını çevirip bu güzelliğe hiç bakmış mıydı mesela? Sanmıyordum.

"Her şey uzaktan mı iyi senin için?" diye sormuştum bu sefer. İnsanlarla uzak olmayı seviyordu, bu hayattaki her şeyle mesafeli olmayı seviyordu.

"Evet." Derken gözlerini benden alıp karşıya doğru bakmıştı Azad. Gün batımının kızıllığı yüzüne doğru vuruyor, uzun boyuyla batan güneşi uzanıp tutacakmış gibi görünüyordu.

"Ben?"

Bu soru dudaklarımın arasından döküldüğünde gözlerimi Azad'ın alıp ayaklarıma doğru indirmiştim. Denizin ve kumun arasında kaybolup tekrar çıkıyorlardı. İnsanlar gibi, batıp batıp tekrar gün yüzüne çıkmamız gibi.

"Sen bunun dışındasın," demişti biraz süren sessizliğin ardından. "Çünkü benim içimdesin."

Dudaklarıma utangaç ama keyifli bir gülümseme yerleşirken gözlerimi yerden alıp Azad'a doğru bakmıştım, o da bana bakıyor olduğu için göz göze gelmiştik ve gülümsediğimi gördüğünde dudakları hafifçe kıvrılmıştı.

Bir süre daha yürümüştük, bunu yaparken sabah söylediğim şeylerin pişmanlığını yaşamaya devam ediyordum içten içe. O bana böyle iyi davranmak için çabalıyorken benim ona acımasızca söylediğim sözler belki de kalbine büyük bir yara vermişti.

"Sabah söylediğim şeyler için tekrar özür dilerim," demiştim kısık bir sesle. Bunları vicdanım sızladığı için değil, içimden geldiği için söylüyordum çünkü onun üzülmesini istemiyordum. Özellikle de benim yüzümden, benim söylediğim sözlerden yaralanmasını hiç istemiyordum. "Kötü şeyler söylemek istememiştim, bu sabah da geçmişte de söylediğim tüm kötü şeyler aslında içimden gelerek söylediğim şeyler değildi. Bazen ne söylediğimi bilemiyorum..."

"Haksız sayılmazsın." Derken bana doğru bakmıyordu Azad, önündeki uzun yürüyüş yoluna bakıyordu. Bir elinde ayakkabılarım, kolunda da kahverengi kısa kabanım vardı. O bunu söylediğinde bir an duraksamıştım.

"Neden böyle söylüyorsun?" diye sormuştum kırgın bakışlarla ona doğru bakarken. Bana gerçekten çok mu kızgındı yoksa başka bir şey yüzünden mi bunu söylemişti anlamıyordum.

"Beni henüz kabul etmediğin ağzından öylesine çıkan bir cümle değil. Geçmişte olanları değiştiremem ya da hafızandan silemem ama şunu söyleyebilirim, yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. Bu ana gelebilmek için neler yaptıysam hepsinin arkasındayım. Sana ulaşabilmek için işlediğim günahların hepsini seve seve yaptım."

"Pişman değilsin çünkü yaptığın şeyler sürekli senin gözünün önüne gelmiyor, benim geliyor." Diyerek denize doğru çevirmiştim başımı. "Çünkü bu hayatta ezilen insanlar çektikleri acıyı hatırlarlar ama onları ezenler ne kadar acı verdiğini hatırlamaz."

SEVECEKSİN  (Köy serisi I ) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin