Ilık su, un, toz şeker, yaş maya ve biraz tuz.

"Zor değilmiş." diyerek gülümsemiştim tableti yerine bırakırken. Hatta oldukça basitti, tüm malzemeleri yoğurup biraz dinlendirdikten sonra parçalara ayırarak yağda kızartıyorduk. Azad'ın basit bir şey sevmesi bu sefer işime gelmişti, bunu kolaylıkla yapabilirdim ve gerekeni yapmıştım.

Yarım saat sonra...

"Bu hamurun nesi var?" diye söylenerek yoğurmaya devam ediyordum. Uzun zamandır yoğuruyor olmama rağmen hiçbir hamur elde edememiş olmak canımı sıkmamış değildi ama pes etmiyordum, edemezdim.

"Biraz daha su koymam lazım." diyerek bir bardak su daha koymuş ve yoğurmaya devam etmiştim.

"Ama şimdi de çok sulu oldu, biraz da un koyalım."

Bu bir süre daha böyle gitmişti. Bir ara saçlarımı kenara doğru atayım derken yüzümü gözümü una bulayınca sinirimden öleceğimi sanmıştım ama içimdeki dirayet beni ayakta tutmaya yemin etmiş gibiydi. Yoğurdukça hırslanıyordum ama hiçbir hamur elde ettiğim de yoktu.

"Keşke başka bir şeyi sevseymiş, bu ne?" demiştim söylenerek bir şeyler yapmaya devam ederken. Evet, bir şeyler yapıyordum ama ne olduğunu ben bile bilmiyordum. Ve bu bir şeyler kesinlikle pişi hamuruna benzemiyordu. Oysa ki internetteki kadın çok basit yapmıştı hatta dört dakikada pişi tarifi yazıyordu.

"Seni seviyorum."

"Hayır, beni değil yani yemek ola-"

İki elim de su ve un dolu kabın içindeyken bir an durmuş ve gelen sese doğru bakmıştım. Azad arkamdaki masanın sol tarafındaki sandalyeye rahat bir tavırla oturmuştu, elinde de su dolu bir bardak vardı.

"Ne zamandan beri oradasın?" diye sorarken dudaklarım titrercesine gülümsemişti ama içimden lanetler okuyordum. Şu an bir rezildim, ben una bulanmış bir balıktım.

"Yarım saat?"

Bunu söylerken yüzüne yerleşmiş olan huzurlu ifadeyi hayranlıkla izlemiştim. O an da rezil olduğumu unutmuştum, hayran hayran ona bakıyordum. Onun bahsettiği aşk böyle bir şeyse eğer beni kendine hayran bırakıyordu. Uyurken yüzündeki huzursuzluk bana bakarken nasıl birden bire böyle silinip atılabilir ve yerini huzur dolu bir ifade alabilirdi?

"Ben..." diyebilmiştim sadece. Allah'ım, dilim neden tutuluyordu ki benim şimdi? Eskiden onu görünce gördüğüm ilk yere kaçardım. Kokusu burnuma dolduğu zaman nefretimin arkasına gizlenir yüzüne öyle bakar ve acı dolu şeyler söylerdim. Şimdi Allah cezamı mı veriyordu ki öylece kekeleyip duruyordum karşısında? Bir şeyler söylemek istiyordum ama ne diyeceğimi unutuyordum, gözlerimi yüzünden alamıyordum, kalbimin deli gibi çarpmasına engel olamıyordum ve bunlar ceza mı yoksa ödül mü anlayamıyordum.

"Pişi yapmaya çalışıyorum da, biraz dalmışım geldiğini fark etmedim." diyerek bir süre sonra toplayabilmiştim cümlemi. Azad hafif başını onaylarca salladıktan sonra oturduğu yerden kalkmış ve tezgaha doğru yaklaşmaya başlamıştı. Rezil olmuştum ve olmaya da devam ediyordum, keşke yaptığım bu oyun hamuruna benzeyen şeyi görmeseydi.

"Güzel görünüyor, devam etsene." demişti Azad, ciddi bir ifadeyle bana doğru bakarken. Hayatımın şokunu yaşamak isterdim ama şok bile yaşayamayacak kadar komikti bu. Yüzümdeki saçma ifadeyle ona ve bir de su dolu kaba bakmıştım. Benimle dalga mı geçiyordu?

"Güzel mi görünüyor?" diye sorarken sesim bile inanamıyormuş gibi çıkmıştı. Kesinlikle benimle dalga geçiyor olmalıydı, internette gösterilen tarifle uzaktan yakından alakası yoktu.

"Evet," diyerek açıkça şaka yapmadığını belli etmişti Azad. Düşüncelerini deli gibi merak ediyordum, şu an gerçek düşünceleri neydi ve ne yapmaya çalışıyordu? Bu resmen küçük bir çocuğun un ve suyla oynadığı şeyden farksızdı, güzel falan da görünmüyordu.

SEVECEKSİN  (Köy serisi I ) TamamlandıWhere stories live. Discover now