27 | OLABİLDİĞİNCE HIZLI KOŞMAKTAN YORULDUM*

141 15 0
                                    

Bölüm ismi: Taylor Swift, The Man adlı şarkıdan alıntıdır.

-

Yerden önce Felix kalktı. Uzattığı elini tutup kalkarken belki utanmalıydım ama açıkçası pek de öyle hissetmiyordum. Harem Leydileri on bir kadından ibaretti ve hepsi de aslında Felix'in babasının hareminden ona kalmıştı. Bunu duyduğumda öyle şaşırmıştım ki Felix nasıl açıklayacağını bilememişti. Ama evet, doğu dukalığında babadan kalan haremdeki kadınlar kimseyi şaşırtmıyordu. 

Ayağa kalktığımda karşımdaki kadınlar nazikçe reverans yaptılar, yalnızca başımla onayladım. Sadece güçlü değil aynı zamanda eğilip bükülmez görünüyorlardı ama neden burada olduklarını biliyordum ve en önemlisi de buydu. Onların düşesiydim. Nokta.

Soru sormak için ölüyordum ama çok hevesli görünmek istemediğim için konuşmayı onların başlatmasını bekledim. Yapmadılar.

Felix'in emriyle çay masası hızla hazırlandı, hepimiz yerlerimize geçip oturduk ama kimse konuşmak için hevesli görünmüyordu. Kucağında defter olduğunu düşündüğüm -belki de değildi- büyükçe bir kitap tutan kız gözlerini üzerime dikmişti. Yüzümde bir delik açılacağından emindim ama ben de ona dik dik bakarsam ortamın gerileceğini biliyordum. Gözlerimi kucağında duran kahverengi deri kapakları olan defterden ayırıp birkaç saniye yuvarlak gözlüklü yüzüne baktım, ayna karşısında çalıştığım şekilde tamamen formaliteden bir tebessümle onu geçiştirip Felix'e döndüm.

Elimi kucağında tuttuğu elinin üzerine bırakıp "Canım," dedim ve cümleyi gözlerimle tamamladım: Bizi tanıştır artık...

"Hanımlar," diye seslendi ne yapması gerektiğini yeni fark etmiş gibi. "Karım Veronica, Clarence Düşesi."

Aynı şekilde gülümsedim. Onlarla resmi olmak istemiyordum ama Felix'in bu kararı bana bırakması hoşuma gitmişti. "Sadece Veronica diyebilirsiniz," dedim bu yüzden ama onlara değil Felix'e bakıp gülümsüyordum. Felix yanımdaki sandalyesine yeniden yerleştiğinde hepsi birbirinden güzel kadınlara döndüm. "Boğucu resmiyete lüzum yok."

"Seni sevdim," dedi aralarındaki en dikkat çekici olan uzun kadın. Hayatımda gördüğüm en büyük kadındı, boyu en az yüz seksen santimetre olmalıydı. Esmer teni ve yeşil renkteki gözleriyle küçük çay masasında bile bir hükümdarın hükmüyle oturuyor gibi görünüyordu. Ona gülümsedim. Beni sevmenin ne kadar zor olduğunu bilse böyle demezdi ama yine de hoşuma gitmişti. "Umarım," dedim gayet samimi bir dille, yılan dilimi kullanmayacağım konusunda kendime söz vermiştim.

"Bana Tataina de," dediğinde başımla onayladım. Hay hay! Buna birde bir diyecektim, daha önce hiç arkadaşım olmamıştı ve bunu değiştirmeyi umut ediyordum, onlarla arkadaş olabileceğime inanıyordum.

"Biliyor musun," dedi içlerinden diğeri. Beni en çok geren oydu. Dünya üzerinde bu kadınla aynı odada olup özgüveni sarsılmayacak kim vardı acaba? Turuncu saçları, her bir tanesi özenle yüzüne yerleştirilmiş görünen çilleri ve koyu renk yeşil gözleriyle sadece bakarak birini öldürebilecek gibi görünüyordu. "Her zaman Felix'le benim evleneceğimi düşünüyorduk."

Pardon? "Anlamadım."

"Kimse öyle düşünmüyordu," dedi Felix ama bu beni sakinleştirmekten çok uzak bir cümleydi. Ne demek her zaman?  Ve ne demek düşünüyorduk?

"Resmiyeti kenara bırakalım dedim, saygıyı değil. Ben senin düşesinim," dedim artık gözüme o kadar da güzel görünmeyen kadına. "Sizden kendinizi tanıtmanızı bekliyorum, benimle arkadaş olmanızı değil."

KÖTÜLER AŞKA DÜŞTÜĞÜ ZAMANOù les histoires vivent. Découvrez maintenant