41

864 114 20
                                    


ertesi gün olduğunda düne kıyasla yunho pek somurtmuyordu ama konuşmuyordu da. öğle arasına girdiklerinde mingi arkasını dönmüş ve tüm enerjisiyle konuşmaya hazırlanmıştı. ta ki uyuyan yunho'yu görene kadar.

yeosang ile göz göze geldiklerinde omuz silkmişti arkadaşı. hiçkimse bilmiyordu anlaşılan ne olduğunu.

"kurabiye getirmiştim yeriz diye..."

sadece kendinin duyacağı şekilde konuşmuş ve önüne dönmüştü.

niye böyle yapıyordu? bir şey olduysa ona söyleyebilirdi.

tam kendi de kafasını sıraya koyacakken omuzunda hissettiği elle arkasına bakmıştı. küçük bir gülümsemeyle yunho ona bakıyordu.

"duydum az önce ne dediğini. o kurabiyeleri kaçıramam."

gözlerinin bir anda parıldadığına emindi mingi. sonunda yunho'yu gülümserken görmüştü.

beraber bahçeye çıktıklarında tek kelime etmemişlerdi henüz. yunho da getirdiği yemeklerin kaplarını açarken mingi sessizce onu izliyordu.

hava serin olduğundan üşümüşlerdi tabii ama pek umurlarında değildi bu. yemeklerini sessizce yedikten sonra kurabiyelere dalmıştı parmakları. yunho lezzetli olduğunu belli ettirecek şekilde mırıltılar çıkartıp gülümsüyordu. e mingi de istemsizce gülümsemiş oluyordu aynı zamanda.

tam bir şey diyeceği sırada başka bir ses duyulmuş ve ikili kafasını o tarafa çevirmişti. mingi hemen ayaklanıp ona seslenen bedene doğru koşarken yunho da izlemekle kalmıştı.

duyamıyordu ne konuştuklarını. yine dün gibi yapışıp duruyordu tanımadığı kişi mingi'ye. mingi de halinden gayet memnun şekilde kahkaha atıyordu.

sinirle nefes vererek önündekileri toplayıp paketine koymuş, ikiliye bakmadan okula girmişti hızlı adımlarla. mingi hevesle oturdukları yere baktığında bomboş olduğunu görmüştü. ne ara kalkıp gitmişti bu çocuk?

yunho bir hışımla sınıfa girmiş, ve şu sıralar favori pozisyonu olan yatış haline geçmişti. arkadaşları şaşkın bakışlarla ona bakıyordu.

"yunho? ne oldu?"

"yok bir şey. sakın beni uyandırmayın."

____

dünün tekrarı şekilde yine yunho zil çalar çalmaz çantasını kapmış ve çıkmıştı sınıftan. bu sefer bahçede diğerlerini bile beklememiş ve eve gitmişti.

kendini yatağa attığında sinirlenmişti. ama sinirlendiği şey kendisiydi. niye bu kadar büyütüyordu? neden bu kadar tepki gösteriyordu mingi'ye karşı?

bu kadar kıskanması normal miydi? kıskanmaya hakkı var mıydı ki? arkadaşıydı sonuçta. belli bir yere kadar kabul edilse de içindeki kıskançlığı bildiğinden bunu hak ettiğini düşünmüyordu.

sevgili falan da değillerdi hem.

niye böyle bir düşünce geçmişti aklından?

yunho, mingi ile sevgili oduğunu düşünmüştü çok kısa bir anlığına.

ve bu o kadar hoşuna gitmişti ki yatakta debelenirken bulmuştu kendini.

ama olmayacağını biliyordu. daha yeni alışmıştı hem yunho'ya. bir anda ne sevgilisiydi?

zaten konuştuğu biri olduğu bariz ortadaydı.

kafasını hareket ettirince altındaki çarşafın ıslaklığını hissetmişti. ağlıyor muydu şimdi de?

mingi'yi kaybetmekten çok korkuyordu. bu düşünceleri kafasından silmesi gerektiğini biliyordu ama yapamıyordu. tüm o güzel anılar aklına geldikçe aksine... daha çok aşık olduğunu hissediyordu sanki.

farkına çok geç varmıştı ama.

ya da o öyle zannediyordu diyelim

____

mal aq

mal aq

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
seoul | ateezWhere stories live. Discover now