39

810 107 18
                                    


mingi kantine gitmek için ayaklandığında peşinden wooyoung da koşmuş ve beraber girmişlerdi içeriye. o sırada yunho uyuduğu için görmemişti onları. sınıftan çıktıklarında kaldırmıştı kafasını.

"mingi nerde?"

san'a dönüp uykulu sesiyle sorduğunda karşısındaki çocuk gözlerini kısmış ve sırıtmıştı.

"kantine gitti."

yunho bir şey demeyip yavaşça kalkmış ve çıkmıştı sınıftan. kantine vardığında kapı girişinden mingi'yi aramıştı bakışları. tam geri döneceği sırada yeniden baktığı yere bakmış ve ağzını hafifçe aralamıştı.

yanında birisi vardı ve beraber sohbet edip gülüyorlardı. mingi'nin başka sınıftan arkadaşı olduğunu bilmiyordu. hem böyle birisini ilk defa görüyordu. yakışıklı bir yüzü vardı. arkadaşlardı değil mi?

çünkü ondan biraz kısa olan beden sürekli mingi'ye sarılıyor ve yanaklarını sıkıyordu. nasıl izin veriyordu buna? rahatsız olmuyor muydu?

gülüşmeleri daha da büyürken yunho biraz daha izlemiş, sonra da sınıfa geri dönmüştü asık bir suratla. kimseye bakmadan başını sırasına koymuş ve kapamıştı gözlerini.

yok ya, canı falan sıkılmamıştı kesinlikle.

-

birisi bedenini dürttüğünde yerinden sıçramış ve bulanık görüşüyle etrafına bakmıştı. sınıf toparlandığına göre okul bitmişti.

"kalk yunho, zil çaldı."

mingi gülerek konuştuğunda gözlerini ovuşturmuş ve tek kelime etmeden çantasını omzuna atarak çıkmıştı sınıftan. mingi ise arkasından bakakalmıştı.

"ha?"

yanındaki wooyoung da şaşkınlıkla sınıftan çıkan yunho'nun arkasından bakmıştı.

"uykusu var heralde. çok takma, hadi gidelim."

san ve jongho da toparlandığında çıkmışlardı sınıftan.

o sırada yeosang, seonghwa ve hongjoong da niye böyle yaptığını anlamamışlardı. kantinden geldiğinden beri ne kafasını kaldırmış ne de tek kelime etmişti yunho.

"gruba yazarız. hadi çıkalım artık."

üçlü de beraber sınıftan ayrıldıktan sonra bahçede bekleyen düşünceli yunho ile karşılaşmışlar, bir şey sormadan yola koyulmuşlardı beraber. keyfi olmadığı zamanlar yunho ile konuşmak imkansızdı ve arkadaşları onu çok iyi tanıyordu.

yere bakarak düşünceli şekilde yürüyen bedenden ayırmıyordu kimse gözlerini. biraz önlerinde yürüyen dörtlünün arasındaki mingi de arkasına dönüp kontrol etmişti yunho'yu.

bilmediği bir şey mi olmuştu? ya da fark etmeden bir hata mı yapmıştı ona karşı? neden bir anda böyle kabuğuna çekilmişti?

herkes kendince sorular sorarken yunho da kendini sorguluyordu aslında. neden böyleyim? neden mingi'ye trip attım? bu kadar abartılacak bir şey miydi? arkadaşları olamaz mı sanki?

ama o çocuk biraz fazla yakınlaşmıştı mingi'ye. ayrıca sinirine dokunan şeylerden en önemlisi mingi'nin böyle rahat olmasıydı. acaba yunho da okul içinde böyle rahat davransa mingi ona kızar mıydı? ya da rahatsız olur muydu?

gece beraber sarılarak uyumuş insanlardı hem. ama yine de o bu kadar dikkat ederken o tanımadığı kişinin rahatlığı batmıştı işte gözüne.

son kez bir adım atmış ve olduğu yerde kalakalmıştı.

kafasına dank etmişti sonunda.

yunho mingi'yi kıskanıyordu.

yunho, mingi'yi başkalarıyla paylaşmak istemeyecek kadar kıskanıyordu hem de.

____

mingi gibi arkadasiniz olsa napardiniz 🤩

mingi gibi arkadasiniz olsa napardiniz 🤩

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
seoul | ateezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin