🌲

617 48 164
                                    

"Dümdüz giderken nasıl olduğumuz noktaya geri gelebiliyoruz allah aşkına!"

Sinirle söylenip ağrıyan şakaklarımı ovuşturmaya başladım. Saatlerdir kamp alanını arıyorduk fakat ne hikmetse dönüp dolaşıp düştüğüm yere geri dönüyorduk. Ayrıca gökyüzü güneşin batacağını haber verircesine pembeleşmeye başlamıştı bile. Birazdan hava kararacaktı ve biz bu karanlık ve korkutucu ormanda ayılara yem olacaktık.

"Buradan geçmiş miydik?" dedi Zoro sağımızda kalan bölgeyi işaret ederken. "Bilmiyorum." diye yanıtladım onu. Bulunduğumuz noktadan başlayarak her yöne gitsek de her yol aynı yere çıkmıştı.

"Pes mi etsek." dedim umutsuzca. Yanımızda ne yemek ne de su kalmıştı. Bir iki gün bekler, sonrasında susuzluktan ölürdük. Efkarlanıp son sigaramı da yaktığımda kafasını iki yana sallayarak "Olmaz." dedi.
"Pes etmek benim kitabımda yazmıyor."

"Sokucam kitabına he!"

Ani duygu değisimleri yaşamaya başlamıştım. Korku, sinir, kaygı... Hepsi üst üste geliyor ve beni yiyip bitiriyordu.

"Ayrılsak mı?" diye ortaya saçma bir öneri attığında "Olmaz!" dedim hemen. Bu ormanda yalnız kalamazdım. Zaten kaybolmuştuk, ayrılıp farklı yönlere gitmek bize bir şey kazandırmazdı.

"Bak şimdi," dedi yerden Y şeklinde bir dal parçası alırken. "Bir belgeselde böyle su buluyorlardı. Belki gölü buluruz, ne dersin?"

"Saçmalama." dedim göz devirirken. "Olur mu öyle şey."

"Harbiden buluyordu adam ya. Yemin ederim."

Saçma sapan bir fikire beni ikna etmeye çalışıyordu şimdi de. Sigaramdan son nefesi içime çektikten sonra "Kurgu onlar." demiş ve izmariti yere atıp söndüğünden emin olana kadar üstüne basmıştım.

"Deneyelim istersen. Bir şey kaybetmeyiz." dediğinde boş boş oturmaktansa yürümeyi tercih ettiğimden teklifini kabul etmiştim. Zoro herhangi bir yöne çubuğu gelişigüzel sallayarak ilerlerken ben de ardından onu takip ediyordum. Çubuğun hiçbir vasfı yoktu şu anda. Zoro kafasına göre bir yöne giriyor, başka bir yere sapıyor, nereye giderse gitsin çubuğun onu götürdüğünü iddia ediyordu. Bu sırada geçtiğimiz yerlerde telefon çekiyor mu diye kontrol ediyordum.

Aradan dakikalar geçip hava kararmaya yüz tuttuğunda çoktan sızlanmaya başlamıştım bile. Ayaklarım ağrıyor ve bir an önce sigara içmem gerekiyordu.

"Geldik sayılır." dedi Zoro ciddiyetle ilerlemeye devam ederken. "Nereden biliyorsun?" dedim dalga geçerek. "Çubuk mu söylüyor?"

"Hissediyorum. Az kaldı." dediğinde kahkaha atmaya başladım. Ama bu kahkaha komik bir durum olduğu için değil, tamamen sinirden atılan bir kahkahaydı. Ormanda kaybolmuştuk. Akşam olmak üzereydi ve Zoro benimle taşşak geçiyordu. Hayatımın en kötü gününü yaşıyordum resmen.

"Geldik." dediğinde gülmüş ve "Ya bi siktir git." demiştim. Hala taşşağa devam ediyordu piç. "Şuraya bak." diyerek eliyle ağaçların ardındaki bir yeri gösterdi. Görebilmek için biraz dikkatli baktığımda fark ettiğim şeyle gözlerim irice açıldı.

Tüm yorgunluğumu bir kenara atıp koşarak o tarafa ilerledim. Zoro da ardımdan gelirken keyifle "Ben sana bulacağımı söylemiştim." demişti.

Büyüleyici manzara karşısında ağzım kocaman açılmış, gözlerim tabiri caizse yerinden fırlamıştı.
Ay ışığının aydınlattığı küçük göl bizi selamlarcasına parıl parıl parlıyordu adeta. Suyun berraklığı karanlıkta bile belli olurken böyle gizli bir yeri bulabilmiş olmamız beni mutlu etmişti.

Sevinçle yanımdaki bedene sardım bedenimi. O da kollarını belime dolayarak karşılık verdiğinde içimde biriken kötü duygular yerini tarif edilemez hoş duygulara bırakmıştı. Hala kayıptık, hatta kaybolduğumuz yeri bile kaybetmiştik. Yine de bu sevince engel olamıyorduk ikimiz de.

Hava kararmış olsa da yaz aylarında olduğumuz için soğuk değildi. Hatta şimdi Zoro'nun kolları arasındayken daha bi sıcak basmıştı sanki. Yavaşça bedenlerimizi ayırdım ve çantamı çıkararak çimlerin üzerine bıraktım. Yedek kıyafetim olduğuna göre göle girmemde bir sıkıntı yoktu. Zoro da öyle düşünmüş olacak ki kıyafetlerini bir çırpıda çıkarıp çantamın yanına fırlatmıştı.

Boxerından belli olan organla bir iki saniye bakıştıktan sonra yutkunmuş ve kafamı başka tarafa çevirmiştim. Bu sırada Zoro suya balıklama atlamış ve bir süre yüzeye çıkmamıştı. Endişe yavaşça zihnimi ele geçirirken kaybolma ihtimalini düşünmemeye çalıştım. Çok iyi bir yüzücü olduğunu biliyordum fakat rahat edemeyerek "Zoro?" diye seslendim. Suyun altında beni ne kadar duyabilirdi orası muamma.

Biraz sonra gölün ortasında belirdiğinde tuttuğum nefesi bıraktım. "Gelsene," dedi. Uzakta olduğundan duymam için bağırması gerekmişti. "Su çok güzel."

Tişörtümün eteklerinden tutup çıkardım ve Zoro'nun kıyafetlerinin üzerine bıraktım. Şortumu da çıkarıp yalnızca boxerla kaldığımda adımlarımı göle yönlendirdim. Su ayak bileklerimden dizlerime doğru çıkarken başta ürpersem de göğüs hizama geldiğinde nihayet alışmaya başlamıştım. Tüm yorgunluğum suya karışıp giderken yürümeyi bırakıp yüzerek ilerledim ve Zoro'nun yanına ulaştım.

Şimdi, dört tarafı ormanla çevrili olan küçük gölün ortasındaydık ikimiz de. Burada bizden başka kimse yoktu.
Ortamdaki sessizliği gidermek adına bir konu açmam gerektiğini fark ettiğimde "Nefes tutma yarışı yapalım mı?" diye sormuştum.

"Olur." dedi kendinden emin bir şekilde. "Ama yenilince ağlama."

"Sen mi beni ağlatacaksın?" diye sordum küçümseyici bir tavırla. İyi yüzüyor olabilirdi fakat suyun altında nefes tutmada benden iyisi yoktu. Balık gibi adamdım ben be.

Sırıtarak yüzüme bakmış ve "Evet." demişti. "Ağlatıcam seni."

Zoro'nun beni ağlatması fikri aklımda bambaşka sahnelerin canlanmasına sebep olurken tüm kanım hızla yanaklarıma hücum etmiş, utançtan kendimi boğmak istemiştim.

Zoro'nun altında ağlamak istediğim bir gerçekti fakat beni arkadaşı olarak gören biri hakkında bu tür hayallerimin olması çok utanç verici bir şeydi.

"Sen bir kızardın sanki." dedi pişkin pişkin sırıtırken. Kafamı çevirmeye çalışsam da yüzümü kavrayan elleri buna engel olmuştu. Belimi kavrayıp bedenini benimkine yapıştırdığında hissettiğim şeyle gözlerim fal taşı gibi açılmış ve Zoro'yu ittirmeye çalışmıştım. Fakat gram oynamıyordu yerinden.

Tabiri caizse çükü benimkine değdiği için hormonlarımda bir artış, vücudumda bir alevlenme meydana gelmişti. Ciddi anlamda alev topuydum şu an. O da hissetmiş olmalı ki "Siktir." demişti şaşkınlıkla.

"Bana mı hallendin sen?"

Yakalanmanın verdiği utançla kalp atışlarım hızlanırken keşke hiç gelmeseydik buraya diye geçirdim içimden. Gay olduğumu anlayacak olursa arkadaşlığımız eskisi gibi devam etmeyebilirdi. Bir şekilde bu durumdan kurtulmam gerekiyordu.

"Şeyime değiyorsun sabahtan beri. Ne bekliyordun amına koyim!" diye söylendim sinirle. Bu beni kurtarmaya yeterdi sanırım.

İçinde bulunduğumuz durumun onu ne kadar eğlendirdiğini belli edercesine gülmüş ve "Fark etmemişim." demişti. Hiçbir şeyi fark edemiyor oluşuna göz devirdim içimden. Ona aşık olduğumu da fark etmemişti. Gerçi fark edecek diye de götüm tutuşuyordu orası ayrı mesele.

Beklemediği bir hareket yapıp yeşil tutamlarını kavradım ve bir hışımla suyun altına soktum kafasını. O, nefessiz kaldığı için çırpınırken bugün onu ikinci kez boğuyor olduğum gerçeğini göz ardı ettim.

Bu belki az önce yaşadıklarımızı unutmasına yardımcı olurdu.

🌲🌲🌲

Aklıma ne gelirse yazdığım için saçmalamaya başladığımı fark ettim ama umrumda mı? Tch.

Ayrıca demin kimya çalışıyordum ne ara buraya geldim ben amunakodesu

söyle buldun mu, aradığın aşkı..Where stories live. Discover now