9

98 12 5
                                    


Gözlerimi stressiz bir güne açmayalı uzun zaman olmuştu. Üstelik burnuma gelen çörek kokusu, kendimi sıcak ev ortamına ait hissettiriyordu. Son iki gündür Londra'daydım. Ailemle vakit geçiriyor, çoğu zaman Zayn ile mesajlaşıyordum. Yirmi sekiz yaşında lise hayatı yaşıyor gibiydim. Kafam oldukça rahattı.

Komidinin üzerindeki telefonumu aldım. Saat ona geliyordu. Mesajlar kısmına girdim. Zayn'e günaydın mesajı attıktan sonra yataktan kalktım ve odamdaki banyoya ilerledim. Rose Tyler rutinim burada da devam ediyordu. İşim bittikten sonra odamdan çıkıp alt kata indim. Annem mutfakta, kahvaltı masasını hazırlarken babam ise elindeki fincan ile tabletinden bir şeylere bakıyordu. Bu görüntüye çok küçük yaşlardan beri hasrettim.

"Günaydın." Annemin yanağına öpücük kondurdum ve boş sandalyeye oturdum. "Günaydın, birtanem." Masaya oturmamla babam elindeki tableti kapattı ve kenara koydu. "Günaydın."

Ailemle vakit geçirmek çok güzeldi üstelik dört sene sonra annemi bulmuşken fakat bu evrende de kendi hayatımı kurmalıydım. Burada ne iş yaptığımı hala bilmiyordum. Küçüklükten beri sadece doktor olmak istemiştim. Olasılıkları düşündüğümde aklıma sadece doktor olduğum geliyordu. Aileme açık bir şekilde ben ne iş yapıyorum diye soramazdım.

"Bradford'a geri döneceğim sanırım." Tabağıma tarçınlı çörek koyarken konuştum. Tepkilerini merak ediyorum.

"Yeni geldin. Hemen nereye gidiyorsun?"

Zayn'in yanına gideceğim. Onunla flörtleşiyoruz. Bir de diğerleri var. Niall'ın abisinin otelinde kalıyorum. Sahne aldıkları bir gün Harry, Louis, Liam ve Sara ile tanıştım.

"Arkadaşlarım beni bekliyor."

"Bradford da arkadaşların olduğunu bilmiyorduk." Size hesap vermeyi bıraktım,baba. Düşünceler aklımda dolaşıyordu sadece. "Daha önce bahsetmedim."

"Rose." Bakışlarımı babama çevirdim. Birlikte yaşadığımız iki gün güzeldi fakat ağzından çıkabilecek aşağılayıcı sözler duymayı beklemiştim. Buna travma deniliyor.

"Sana her zaman gezmen gerektiğini söyleyen bizdik fakat artık şirketle ilgilenmen gerekmiyor mu?" Şirketteki vasfım ne olabilirdi ki? "Şirkette ne yapacağım ki?" Güzel bir noktadan yakalamıştım. İş konusunda beni aydınlatacak ışık görünmüştü.

"Benim yerime geçeceksin." Mathew Tyler, kızına onun yerine geçmesini söylüyordu. Her zaman zayıf ve duygusal olduğunu söylediği kızına tahtını devrediyordu. Şaka yapıyor olmalıydı. "Anlamadım?" Çatalımı masaya bıraktım ve dikkatimi babama verdim. Şu an bir ilk yaşanıyor olabilir. Tarihi bir andı bu.

"Sana şirketin küçülmeye gittiğini söylemiştim. Eskisi kadar şirkette vakit geçirmeme gerek kalmıyor fakat kabul etmesemde artık yaşlanıyorum. Bu yüzden şirkette sana ihtiyacım var." Şirkette ne yapabilirim ki? Sağlık konularını şirkette anlatsam ne olurdu? Sonuçta sadece evren değiştirmiştim, kafamdaki bilgiler hala aynı. "Ben, işleyiş hakkında bilgi sahibi değilim. Faydalı olabileceğimi sanmıyorum. Sadece sana ayak bağı olurum."

"Hayır, Rose. Saçmalıyorsun. Küçük yaşlardan beri farkında olmasanda bu işin içindesin. Gittiğin kurslar, öğrendiğin diller sana yardımcı olacak bu süreçte, güven bana."

Başarısız olursam eve gelmemeliydim. Bunu bana o söylemişti.

"Ya başarısız olursam?"

"Sana güveniyorum, Rose."

Yirmi sekiz yıl boyunca duymak istediğim bu cümle kalbimdeki çatlakların üzerine bir bant gibi yapışmıştı. Yüzümde oluşan gülümseme bunu temsil ediyordu.

Güven duygusu,iki insan arasındaki en önemli köprüydü. Victor Hugo sözlerinde, hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır. Ama kime 'iki defa güveneceğini' hesaplamalı insan diyor. Doktor Rose'un evreninde babama güvenmek istemiştim fakat bazı şeyleri başaramamıştık. Şimdi düşünüyorum, ikinci kez güvenmek için bu sefer hesaplarım doğru gibi hissediyorum.

"Deneyeceğim."

Kahvaltıdan sonra düşünmek için odama çıktım. Burada süremin dolmasını bekleyerek vakit geçiremezdim. İstediğimden farklı hayatı yaşamak için plan yapmalıydım. İki gündür ertelediğim şeyle başlayacaktım. Oda da ne var ne yoksa bakacaktım. Büyük giysi dolabının kapağını açtım. Sadece kıyafete ihtiyacım olduğunda rastgele bir şeyler çıkartıyordum fakat hiç incelememiştim. Askıdaki kıyafetlere baktım. Hiç biri benim tarzım değildi. Seçilmiş olanın dışında -yani geldiğim evrende çok sade bir insandım-burada oldukça süslüydüm. Çekmeceleri sırayla açtığımda ortak noktamın burada sadelik olduğunu gördüm. Makyaj masasının çekmecesini açtığımda karşıma bir sürü bakım malzemesi çıktı. Bir kaç tanesini elimde inceledim ve kullanabileceklerimi ayırdım. Elle tutulur başka hiç bir şey yoktu.

Kendimi yatağa attım ve yastığımın kenarında bulunan telefonumu elime aldım. Zayn yazmıştı.

Zayn: Günaydın

Zayn: Ne yapıyorsun ?

Oldukça karışığım.

Rose: Sıkılıyorum, sen?

Kısa süre içinde geri dönmüştü.

Zayn: Çocuklarla hazırlık yapıyoruz

Zayn: Yarın sahnemiz var

Rose: Orada olmak isterdim

Aslında Bradford'da kimsesiz olduğumu düşünürken güzel vakit geçirmiştim. Sanırım yalnızlık beraberinde özgürlük getiriyordu, bilmiyorum. Sorumluluklarım yoktu. Belki de bu yüzden rahattım. Fakat şimdi şirket işlerim olacaktı ve Bradford'a bir daha ne zaman gidebileceğimi bilmiyorum.

Zayn: Seni görmek isterim

Zayn: Ne zaman geleceksin?

Bilmiyorum fakat seni görmek istiyorum.

Rose: En kısa zamanda.

Şimdi. Telefonumu kapattım ve yastığımın kenarına koydum. Evet şimdi gidecektim.

Uzandığım yataktan kalktım ve dolabımda bana uygun olan bir kaç kıyafeti yatağın üzerine attım. Yatağın altındaki küçük valizi çektim. Seçtiğim kıyafetleri katlayıp valize yerleştirdim.

"Rose?" Yarım bıraktığım kapının arasında annem belirdi. "Nereye gidiyorsun?"

"Bradford." Beni izlerken bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde bir gülümseme vardı. "Ne oldu?"

"Bradford'da biri mi var?"

"Arkadaşlarım olduğunu söylemiştim. Beni bekliyorlar." Yalan sayılmazdı. "Peki bu arkadaşların arasında özel biri mi var?" Hiç bir zaman annemle aşk hayatımı konuşmamıştım. Bu daha önce konuşmaya değer bir erkekle tanışmadığım için de olabilir. "Sadece Bradford'u sevdim ve arkadaşlarım, onlar çok iyiler." Valizin yatakta bıraktığı boşluğa oturdu. Bakım eşyalarını valize koymaya devam ettim. "İstersen babanla konuşabilirim."

"Ne hakkında konuşacaksın?"

"Şirketin belli bölgelerde işleyişi kolaylaştırmak için ofisleri var. Bradford'da da şirketin bağlı olduğu bir ofis olmalı. Şirket işlerine alışana kadar orada yaşayabilirsin böylece arkadaşlarından da ayrı kalmazsın." Bu evrende istediğim her şey oluyor mu yoksa bana mı öyle geliyordu? "Ben bilmiyorum yani böyle bir şey mümkün mü?"

"Tabi neden olmasın."

"Olur. Bradford'da yaşamak isterim."

Yeni bir düzen kurmak zorundaydım ve başlangıç noktam, her şeyin başladığı nokta olacaktı. Bradford.

Rose'un aile hayatı bu şekilde artık bizimkilerin yanına dönecek :))

Wildest Dreams.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin