Ben ona özel hayatını hiç sormamıştım...

"Mermer ten, sadece sende var." Kaşlarım çatılmıştı, ne yani? Kumral birine işleniyor ama mermer tenli olarak sadece bana mı işleniyordu? Her ten rengine işleniyordu, bunu demek istemişti öyle değil mi?

"Ten kataloğun olduğunu bilmiyordum." Yüzüm asılmış halde öylece karşıya bakarken kolu bedenime daha güçlü sarıldı.

"Elbette var," dişlerimi sıkmaya başladım. Benim gibi koruduğu başka kişilerle de... Siktir! "Özellikle beyaz tene zafım var." Dudaklarımı dişlemeye devam ettim ve burnumdan hırsla bir soluk bıraktım. Pislik!

Omuzumdan tutup sırtımı yatağa bıraktığında gözlerim kısılmış alttan ona bakıyordum. Yüzüm ciddi bir ifadeye boyanmış dahası boş boş yüzünü incelemeye devam etmiştim.

Parmağını atletimin ince askısına kanca gibi geçirmişti. Sinsi bir yavaşlıkla aşağıya sürüklediğinde sadece gözlerime bakıyordu, hal durum böyle olunca ben de ifademi bozmamaya yemin etmiştim. Kısa bir sürede askı düşmüş göğüsümün büyük bir kısmı açıklığa kavuşmuştu. Gözleri oraya indiğinde yüzünde beliren aydınlık, tek kaşımın havalanmasına neden oldu. 

"Bir gün sırası ile, bana ihanet eden adamları önüme dizmişlerdi," minik bir öpücük bıraktı. "İlk koyu tenlilerden başladım." Hissettiğim ıslaklık ile bedenim titredi. Göğüslerimi yalamaya başlamıştı. "Sona her zaman beyaz tenliler kalırdı." Eliyle atletimi daha aşağı çekiştirdi ve hiç vakit kaybetmeden dikleşmiş ucu ağzına aldı. Elimin altında çarşafı sıkarken derin bir nefes almış dahası başımı yastığa daha çok bastırmıştım. "Beyazlar sandığından da fazla ilgi alanım." Sesli öpücükleri, kışkırtıcı bir hal alıyordu ve duracağa da benzemiyordu.

"Her tablo beyaz bir kağıttan doğar." Kapalı gözlerimi açmadan derin nefesler alırken iki göğüsümün arasındaki yolu, kendi yolu bilmiş ve başını oraya gömmüştü. "Sen ise benim," sertçe öptü, yukarı doğru yalayarak çıktı ve köprücük kemiğimde durdu. "Dokundukça daha çoğunu istememe neden olan, kayıtsız kalamadığım tenin," kemiğime dişini sürttü ve boynuma çıktı. Islak öpüşlerine dilinin kıvrak hareketleri de eşlik ettiğinde ellerim onun bel kıvrımlarına tutuldu.

Açtığım bacaklarımın arasına yerleştiğinde iyice üstümdeki yerini almıştı. "Aylardır sanatımı taşıyan tek ten." Gözlerim sakince açılmıştı, hafif aralık ağzımdan sık nefesler verirken o başını kaldırdı ve gözlerime baktı. Kısık gözlerim onun gölgesi altında kalmıştı. Bakışlarındaki ateş, ormanı kül edebilecek kadar büyüktü.

"Uzak duramadığım," bir eli çıplak bacağımı kavramış boydan boya okşamaya başlamıştı, arada durup avuçları arasında sıkıyor tekrardan okşamaya devam ediyordu.

Dudaklarımı dişleri arasına alıp çektiğinde boğuk inleyişim yüzüne çarpmıştı.

"Sidar..." Ne diyecektim ki, beni böylesine etkilerken ve babamın dahi kıramadığı soğuk duruşumu, o bozabilirken...

"Söyle," burnunu burnuma sürttü, "Söyle ayım," dudağımı sertçe öptü. "Söyle ay ışığım." Konuştukça kalbime kramplar giriyordu. Bense ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Her şeyden önce onunla beden diliyle anlaştığımız için yine aynısını yaptım. Bacaklarımı iyice ayırıp onu kendime davet ettim, hemen sonra kaslı beline dolanmalarını sağladım ve sonra kalçalarımı hafifçe havalandırarak kendimi ona bastırdım.

KARAYEL +18 (KBM)Where stories live. Discover now