11 - YARINI OLMAYAN BUGÜNLER

40 4 53
                                    

İyi okumalar 🖤

Yorum yapan (satır araları özellikle 🥲) ve oy veren ellerinizi öperim 🤍

Sen bana dönemezsin, ben sana gelemem.

Mayıs, 2010

Mayıs ayına bahar ayı derlerdi fakat o senenin mayıs ayı hiç olmadığı kadar soğuktu. Dışarıda sert bir rüzgar esiyor, yağmur atıştırıyordu. Sağanağa ya da fırtınaya çevireceği her halinden belliydi.

O gece, hastane koridorlarında duyulan tek ses camlara vuran yağmur damlaları ve sert rüzgarın sesiydi.

Zehra Sayman; soğuk hastane odasındaki refakatçi koltuğuna oturmuş, kan çanağı olmuş gözlerle yatakta öylece yatan dokuz yaşındaki oğlunu izliyordu.

Üzerinde mavi hastane kıyafetleri, ağzında oksijen maskesi vardı. Gözleri kapalı, koyu sarı saçları dağılmıştı. Yüzünün rengi solmuştu. Küçük ve çelimsiz elleri iki yanındaydı.

Genç kadın, küçük çocuğun bu halini gördükçe kahroluyordu. Gözlerinden akan yaşlara engel olamıyor, kalbindeki sancı ve korkuyu geçiremiyordu.

Neden bu kadar canı yanıyordu bilmiyordu. Bu çocuğu bu halde görmek kalbini neden bu kadar parçalıyordu, bilmiyordu.

Arel'i o doğurmamıştı. Bu onun için acı bir gerçekti fakat artık bunun hiçbir önemi kalmamıştı. Çünkü Zehra Sayman, kocasının aksine onu kabullenmişti. Çünkü dokuz ay karnında taşımasa da dokuz yıl gözünden sakınarak büyüttüğü bu çocuk, onun oğluydu.

Arel Sayman, Zehra Sayman'ın oğluydu.

Bu bir gerçek değildi fakat acı olmayan tek yalandı.

Fakat Zehra Arel'i büyütemiyordu. Deniyordu ama içten içe yapamadığını hissediyordu. Selim'e gösterdiği sevginin ufacık bir kırıntısını bile esirgememişti ondan. Her gece Selim için hangi duayı okuyorsa, Arel'e de aynı duayı okuyordu. Selim'e kıyafet alırken gösterdiği özeni Arel için de gösteriyordu.

Selim'in yediği bir tabak yemeği ondan esirgeyeceğine ölmeyi yeğlerdi genç kadın. Olmazdı çünkü. Yapamazdı.

Bir anne, evlatları arasında ayrım yapamazdı. O da yapamıyordu.

Fakat koruyamamıştı onu işte. Her şeye rağmen koruyamamıştı.

"Zehra?"

Zehra arkasından gelen kısık sesle başını çevirdiğinde Oğuz'un yorgun ela gözleriyle karşılaştı. Omuzlarını dikleştirip elinin tersiyle göz yaşlarını silerken, "Burada ne işin var?" diye sordu solgun ama öfkeli bir sesle.

"Ne demek ne işim var?" Oğuz sesini yükseltti. "Arel'i görmeye geldim."

Zehra Sayman göz devirdi ve başını yeniden Arel'e çevirdi. Yeniden omuzlarını düştü genç kadının, göğsüne acı oturdu.

Ya evde kimse olmasaydı? Ya kime duymasaydı o silah sesini? Ya ölseydi?

Zehra bütün bunları düşünürken, "Zehra," dedi Oğuz keskin fakat yorgun bir sesle. "Her şeyin suçlusu benmişim gibi davranıyorsun."

BEYAZ FREZYA Where stories live. Discover now