GİRİŞ

153 15 15
                                    

Merhabalaaarrrr! 🖤

Beyaz Frezya'nın giriş bölümüne hoşgeldiniz! 🤍

İyi okumalar. 🖤

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 🖤🖤

-------------------

15.05.2004

İstanbul, o gece bir başka huzursuzdu. Daha hırçındı, daha öfkeliydi. Aylardan Mayıs olmasına rağmen yağmur, tüm öfkesini şehirden çıkarmak istercesine yağıyordu. Yağmur damlaları yeryüzüne düşerken, gök gürültüsü de yağmurun öfkesine eşlik ediyor, şehri altüst etmek istercesine gürlüyordu.

Gecenin sessizliğini paylaşan sokaklarda duyulan tek ses ise yağmurun gökyüzünden düştüğünde kaldırımlara bıraktığı yankılardı. Rüzgar ise ağaç dallarını koparmak istercesine esiyordu.

Sokağa düşen adım sesleri, gecenin sessizliğini böldüğünde, yağmur daha çok yağmaya ve yer yüzüne daha sert düşmeye başlamıştı. Öfkelenmişti gökyüzü sessizliğini bozan bu yabancı seslere.

Rüzgar daha sert esmeye başlamıştı.

Gök, adeta çığlık atarcasına gürlüyordu.

Yağmur daha sert yağıyordu.

Sanki bütün evren, o gecenin yaşanmaması için direniyordu.

Ay bile, o geceye doğmamayı dilerdi.

O geceye şahit olmamak için.

Artık sokak sessiz değildi.

Adım sesleri sessizliği delip geçiyor, yağmura rağmen çok hızlı ve sert ilerliyordu.

Yağmur daha sert yağmaya başlasa da o direniyor, her şeye rağmen ilerlemeye devam ediyordu. Siyah, kalın botları su birinkintilerine bastığında çıkan ses, tüm şehri inletiyordu.

Kabanının sağ cebindeki elini yumruk yaptı ve dişlerini sıkarak adımlarını hızlandırdı. Henüz otuzunun başında olmasına rağmen şimdiden ağrımaya başlayan saçları sırılsıklam olmuştu.

Bunu yapmaması gerekiyordu. Bunu biliyordu. Bunu herkes biliyordu. Eğer yaparsa mahvolucaktı. Mahvolucaklardı.

Ama yapmasa da mahvolucaktı. Çıkış yoktu. Dönüş yoktu. İki yol varmış gibi görünsede tek bir yol vardı ve bu yol çıkmaz sokaktır.

Herkes mahvolacaktı.

Herkes mahvolmaya mahkumdu.

Bunu gece biliyordu, yağmur biliyordu, gök gürültüsü biliyordu. Ama hiç bir şey adımlarını geriye çevirmiyordu.

Artık, geri dönüşü yoktu, hiçbir şeyin.

Gözlerini yere sabitleyip su birikintilerine baktı. O birikintilerde kendini görüyordu sanki. Kendini. Mahvolmuş kendinsini, mahvettiği herkesi.

Gözlerini yerden ayırıp bakışlarını ileriye diktiğinde gözlerini kısarak yolu süzdü. Az kalmıştı.

"Baba, üşüdüm."

Duyduğu sesle beraber gözlerini zor bela yoldan ayırdı ve oğluna baktı.

8 yaşındaki çocuğun yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Bir eli babasının elini tutuyor, diğer elini montunun cebinde tutuyordu. Fakat hava mayıs ayına rağmen o kadar soğuktu ki, montun cebinde ki eli ısınmıyordu.

BEYAZ FREZYA Where stories live. Discover now