Dark of the Tower of London 10: Bir Elmasın Ait Olduğu Yer...

750 51 108
                                    

William yorgun bir günün ardından sabah uyandığında heyecanlıydı çünkü bugün tüm gücünü toplayıp Sherlock'un mezarına gitmeye karar vermişti. Onca çabalarından sonra doğru zamanın geldiğine inanıyordu artık. Geceleyin de uykusunu iyi alabildiği için kendini daha dinç ve canlı hissediyordu.

Neyse ki bugün çalışma programı kısaydı. Üç öğrencisini öğleden önce bitirmiş olurdu bu nedenle gününün geri kalanını rahatça dışarıda geçirebilirdi. Kar durduğu için hava şartları da yürümesi için elverişliydi. Sanki her şey onun için hazırlanmış gibiydi. Yataktan kalkıp özenlice üstünü giydiğinde odadan çıkmış, çalışma odasına girip kitaplarını düzenlemeye başlamıştı.

- Günaydın, William-san.

- Günaydın, Gilbert.

Kapıda dikilen genç oğlan onun bu gece iyi uyuduğunu hemen anlamıştı çünkü gözleri önceki günlerden daha canlı görünüyordu. Kendine böyle iyi bakması onu gerçekten sevindirmişti.

- Pekâlâ saat şuanda yedi buçuk, öğrenciniz gelmeden önce bir kahvaltı yapsak iyi olacak.

William kafasını kitaplardan kaldırmadan onu başıyla onayladığında Gilbert üstündeki kıyafetlere şaşkınlıkla bakmıştı. Titizlikle ütülenmiş beyaz gömleği ve üstüne özenle giydiği koyu kahverengi takım elbisesinin o büyük anlamını hemen anlamış ve bunu ona sormaktan çekinmemişti.

- Bu takım elbise, Bay Holmes'un size doğum gününüzde hediye ettiği takım elbise mi yoksa?

William omzundan arkasına bakıp ona gülümsedi.

- Evet, uzun zamandır gardırobumda giyilmeyi bekliyordu. Bugün de özel bir gün olduğu için onu giyebileceğimi düşündüm.

- Çok iyi yapmışsınız, William-san.

Gilbert onun bu kıyafeti giymesine çok sevinmişti ve ne kadar belli etmese de bugün onu göreceği için heyecanlı olduğunu anlayabiliyordu. Neden olmasın ki, aralarında tam olarak nasıl bir ilişki vardı bilmiyordu ama tahmin ettiği şey ise de onlara saygı duymaktan geri durmazdı.

Aslında bu evde kalırken Holmes'un adını yanında anmaktan hep çekinmişti çünkü eski anıları hatırlayıp üzülmesinden korkuyordu fakat şimdi oldukça rahat davranabiliyordu. Onun böyle güçlendiğini görmek, gerçekten iyi hissettirmişti. Yarım saatin ardından ikisi de kahvaltılarını yaptıklarında saat tam sekizde William'ın ilk öğrencisi gelmişti. Onu odasına alıp kapıyı kapattığında Gilbert da ev işlerini halletmeye başlamıştı.

William öğleye kadar üç öğrencisini aldıktan sonra saat on iki civarı odasından çıkmış, hızlıca aşağı inip kapının yanında duran askılıktan atkısını ve uzun siyah paltosunu almıştı.

- Gidiyor musunuz?

- Evet. Beni merak etme, akşama doğru gelirim.

Gilbert kapıda kollarını önünde bağlayarak dikildi.

- Tamam o zaman. Fakat lütfen çok geç kalmayın ve beni sizin için endişelenmek zorunda bırakmayın.

William onun bu ilgisine karşı hafifçe gülümsedi.

- Merak etme, akşam yemeğine kadar yetişmiş olurum.

William ayakkabılarını giyip dışarı çıktığında havanın soğuğuna karşı atkısına biraz daha sarılmıştı. Her yer kar yüzünden bembeyaz olmuşken sokakların gece temizlendiği yerdeki tekerlek izlerinden belli oluyordu. Şimdi de yürümesi gereken uzun bir yolu vardı. Yanına bastonunu almayı unuttuğunu daha yeni fark etmiş olmasına rağmen ona artık ihtiyacı olmadığını biliyordu. Hafif topallayarak yürüdükten bir saat sonra sonunda Sherlock'un mezarını bulmuş ve önünde mahçup bir şekilde dikilmeye başlamıştı. Eğilerek elindeki mavi güllü buketi yanına koydu.

Dark Of The Tower Of London - SherLiamWhere stories live. Discover now