Arabada son ses müzik açmışlardı. Ben ne kadar bunu otantik bulmasamda.

"KALABİLİRSİN..
PEKALA, GİDEBİLİRSİN..."

Şarkıyı son ses bağıra bağıra söylüyorlardı. O değilde, bizim eve doğru gidiyorduk. Yani bizim eve yakın bir yerlerde olabilirdi.

"Bilseydim buraya kadar yürümezdim "

"Amaan nolcak beraber geldik işte"dedi elifte.

Hava kararıyordu yavaş yavaş. Saatler ilerliyordu. Yolu dikkatlice izlemeye devam ettim. Biraz sonra bizim evin önünde durunca şaşkınca aklıma gelen ihtimalle yutkundum. Parti bizim evde olamıyacağına göre?

"Ama nasıl burası olabilir!?"

"Evet biraz garip ama güzel yermiş" dedi Emir bana dönerek.

Elife dönüp baktım gözlerimi açarak. O da şaşkındı benim gibi.

"Hadi inmiyormusunuz kızlar?"

Elife doğru bakıp kafamı 'hayır' der gibi salladım.

"Yok yok, iniyoruz" dedi bana gözlerini açarak.

Aşşağı indik ve yavaşça eve doğru ilerledik. Evden ışıklar, ve hafif müzik sesleri geliyordu. Aşşağıda da arabaların park edilmiş olduğunu fark ettim.

Emre başta, arkada biz olmak üzere kapıyı çaldı. Kapıyı tanımadığım bir çocuk açtı. Evin sahiplerinden değildi.

"Hoş geldiniz gençler!" diyerek kenara çekildi. İçerisi aşırı derecede içki kokuyor du. Tam o an girmeden kaçıp gidebilirdim aslında. Mantıklı bir fikirdi.

Emre 'nin gözü sürekli Elif'deydi. Evet... unutamamış erkek belirtileri. Keşke beni de böyle seven ve unutamayan bir erkek olsaydı diye kendi kendime düşündüm, sonra' amaaan' çekerek erkeklerin benim için çokta bir önemi olmadığı kararına vardım...

"Çiçeek"

Arkamı döndüğümde tugayla göz göze geldim.

"Aaa sende mi buradaydın?" dedim şaşırmış gibi.

"E hani bende 12. Sınıfım ya?"

"Asıl senin burda ne işin var?"

"Benn... "

"Ya bu parti neden bu evde biliyomusun?"

"Aslında pek bilmiyorum ama arkadaşlar vasıtasıyla burda olmuş galiba. Eski bir mezunun çok yakın arkadaşı ev müsait diyince, e haliyle biraz da büyük mekan, öyle olunca onlarda tamam demişler."

"Anladım."

"Tanıyormusun sen bu evin sahiplerini, konuşmuşluğun varmı?"

Bir kaç saniye yüzüme baktı.

"Ne oldu sen, niye merak ettin ki bu kadar?"

Sorusunu unutturmak adına içki masasına doğru yürüdüm. Aslında endişeden onların içki olduğunu aklım tam olarak algılamıyordu galiba. Tekilayı tek de kafamı diktim, aynı hızda yüzümü eşkilterek bardağı masaya tekrar bıraktım.

"İlk defa mı içiyorsun?"

"Yok ilk değil ama, son olucak galiba" dedim yarı eşkiltilmiş yüzümle.

Sırıtarak inceledi yüzümü, biraz fazlamı izliyordu beni. Tugayın bana olan bakışlarından etkilenmedim denemezdi. Çünkü çok derin ve uzun bakıyordu. Gözlerime kilitleniyordu. Bu bakışların nedeni ya çok iyiydi yada felaket kötüydü.

Benim ardımdan o da bir bardak içti. Sonra bir bardak daha. Sonra bir kaç bardak birden. Biraz fazlamı içiyordu?

"Yavaşla istersen, çok hızlısın" dedim yalandan gülerek.

"Beni merak etme sen, hep böyleyimdir" diyerek yüzüme sırıttı.

Yalandan sırıtrak, gözlerimle Elifleri aradım ama ortalıkta yoktular.

"Pekii... ben biraz arkadaşıma bakayım, sonra gör-"

"Dur" diyerek bileğimi tuttu.

"Önce sana bir şey sorucam" bileğimi sıkmaya başlıyordu.

"Tamaam, bileğimi bırakırsan neden olmasın?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Beni seviyormusun?"

"Ne?"

"Beni seviyormusun!?" biraz fazla bağırmıştı sanki. Ama allahtan müziğin sesi yüksekti.

"Tugay saçmalama! Nerde olduğunu unutuyorsun galiba!?"

"Söyle, çiçek, söyle! Hiç mi bir şey hissetmedin sana olan sözlerimden!?"

Elleri büyük ve kalın olduğu için canımı yakmaya başlamıştı.

"Tugay! Sarhoşsun ve Canımı yakıyorsun!"

"Yoksa sana iyi hissettiremedim mi?"

"Tugay kolumu bırakmazsan, bağırıcam!"

"Söyle iyi hissettinmi!?"

"Tugay saçmalama! Bırak beni!"

"Ben sana iyi hissettiricem, merak etme.."

"Tugay...  Ne yapıyosun!?"

Eliyle azımı sıkıca kapattı. Hızlı bir şekilde kalabalık ta kamuflajle olarak zorla bilmediğim bir yere sürüklüyordu beni. Debelenmeme rağmen benden çok fazla güçlüydü kolları.

Karanlık bir odaya girdi ve beni de odaya savurdu, ardından kapıyı üstümüze kapattı. Kapının anahtarı üstünde olmadığı için kilitleyememişti.

"Hay sikiyim!"

Yerde oturmuş sinirimden ağlıyordum. Gözlerim ağladığım için akmıştı. Saçım başım birbirine karışmıştı.

"Tugay bak!... sarhoşsun! Saçmalıyorsun... Ben.." ağlamaya başlıyordum. Hayır şuan ağlıyamazdım.

"Ben senin böyle biri olduğunu düşünmüyorum... Hadi... Hadi gel bak sakin kafayla konuşalım" diyerek ayağa kalktım ve kapıya yöneldim.

Beni kolumdan tutup çarşaf yatağa fırlattı odanın ışığı açık değildi ama ayın ışığı tamda odaya vuruyordu.

Yatakta korkarak cenim pozisyonu aldım ve ağlamaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Tugay'ın böyle bir pislik olduğunu nasıl anlayamamıştım.

"Ben tamda böyle biriyim. Babam gibi pisliğin tekiyim." diyerek kapının dibine çöküp kafasını ellerinin arasına aldı.

"Babam gibi... Arzuladığı kadınları beceren, sonra kağıt gibi, hiç bir şey olmamış gibi sevdiklerini savuran bir pisliğin tekiyim ben!"

Ağlamam azalmıştı ama kılımı kıpırdatamıyordum. Aramızda bir sessizlik oluşmuştu, sanırım ikimizde farklı şeyleri düşünüyorduk. O babası hakkında söylediği şeyleri, bende bu odadan nasıl çıkacağımı.

Ayağa kalktı ve karşıma, yatağın başına kadar geçti.

"Ayağı kalk"

____________________________________

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Where stories live. Discover now