27.

6.1K 166 35
                                    


-27-

Düşünsenize...

Bir adam var.

Çok âşıksınız, oturuşuna, kalkışına, bakışlarına, hangi renk olursa olsun gözlerinin tonuna, dağınık duran saç tellerine, sadece güldüğünde kendini belli eden inci gibi dişlerine, merhametine, sadakatine. Yaratılışı için şükredersiniz ya yaradana mesela, bir olayda onun mimiklerini izlersiniz mesela, merak edersiniz tepkilerini. İlk ona bakar, onu düşünürsünüz ya bir olayda...

Sonra... Hayal kurmaya başlarsınız nedensizce, zamanla.

"Ben bu adamı çok seviyorum ya!" dediğiniz an varya içinizden. "Olursa çocuklarımın babası bu adam olur" dersiniz ya hani. Akşam işten eve geldiğinde ki yorgunluğunu görmek için dünyaları vereceğiniz o adam varya. Sizin en içten duygular beslediğiniz adamdır.

Bir gün o adamın öleceği haberini alıyorsunuz. Önce kalbiniz atışlarını yavaşlatıyor, daha sonra beyniniz idrak etmeye çalışıyor, hemen o süre içerisinde inkar ve kabullenememe geliyor. Kahır etmeye başlıyorsunuz. İdrak etme başladığında kalp atışlarınız bu sefer süratleniyor. Hatta o kadar hızlı atıyor ki orada panik atak geçirebiliyorsunuz. Bacaklarınız tutmuyor mesela.

İşte canınızdan çok sevdiğiniz başka bir varlığa duyduğunuz sevgi bu kadar güçlü. Onu kaybetme düşüncesi bile sizi bu hale getiriyor.

Ama benim buna bile vaktim yoktu. Telefonu kapatıp arabanın yoluna doğru hızlı adımlarla gittim. Yaklaştığımda arabanın etrafında toplanan bir kaç çift insan vardı. Yaklaşıp ne olduğunu anlamaya çalıştım.

"Kimin arabası bu acep?"

"Nerden bileyim ben şükrü?"

"Bu arabayı gözüm bir yerden ıssırıyor ammaa..."

Konuşmaları daha fazla dinlemeyerek aralarında geçtim. Tam arabanın kapı kulpunu açacakken adamın biri eli ile kapıya baskı uyguladı. Tam o sıra bir korku sardı nedensizce parmak uçlarımı.

"Pardon?" dedim kabaca.

"Sana pardon, o kadar gelmişsin şekil arabayla iki tur attırda park borcun ödensin."

Anlamamış bir yüz ifadesiyle adama baktım.

"Anlamadım? Siz kimsiniz? Polis mi?" dedim tekrar kaba bir tonda. Korkum hafif sinire dönüşüyordu. Ama bunun bir önemi yoktu çünkü şuan cihanın hayatı tehlike altındaydı daha çok muhattap olmamak adına bir an önce arabaya binip gitmek istiyordum. Arabanın kulpunu tekrar tuttum ve çektim ama nafileydi.

"Buranın suçlusuda biziz, poliside, asıl sen kimsin be karı?"

Daha fazla dayanamamıştım bu lüzumsuz adama.

"Karı senin anandır be!" diye yüzüne bağırınca elini kaldırdı.

"Eeeee!" diyerek yüzüme yeltendi ama bir el arkadan bileğini sıkıca kavradı.

Yüzünü adam arkasına dönüp bakınca fark etmiştim. Ciddi ifadesi ile bana el kaldıran adama bakıyordu. Hiç bir şey söylemiyordu ama adam korkudan sadece hafifçe kafasını sallayabildi. Uzun boylu adam karşımdaki herifin elini bırakınca o da indirerek mahçup bir yüzle yanımızdan ayrıldı. Arkasında bir kaç adamın olduğunu fark ettiğimde işin seyri daha da garipleşiyordu. Sanki onları görünce korkmuş gibi arabanın etrafından da dağıldılar. Şimdi iki grubun biri dağılmış diğeri gelmişti.

Teşekkür mü etseydim? Hayırdır mı deseydim şaşırmıştım. Ben ağzımı açmadan adam bana bir adım yaklaştı.

"Çiçek hanım, sizinle konuşmamız gerekiyor, bir kaç dakikanızı alabilirmiyiz?"

Öncelikle ismimi nereden biliyorlardı? Ve ikincisi neden beni bir grup takım elbiseli adam çağırıyordu? Korku tekrar nacizane vücudumu sararken hâlâ yüzlerine boş boş bakıyordum.

Yoksa bunlar...

Bunlar geçen ki adamlar olmasındı. Beni tekrar kaçırmak gibi bir planları mı vardı? Bir elim hâlâ arabanın kulpundaydı. Birden"Hayır" deyip kaçıp gitsemiydim acaba? Arada kaldığım her saniyede endişem artıyordu.

"Siz kimsiniz?" dedim güçlü ama korkak sesimle.

Soru sorduğum adam arkasındaki adama döndü ve birbirlerine garip bir bakış attılar. Tam bu ânı fırsat bilerek hızlıca arabanın kapısını açtım, tam içine oturacakken, adam kapıyı ve beraberinde beni tuttu. Diğer adamlarda olaya el atınca biri kolumdan diğeri kolumdan tutarak ağzımı gazlı bez olduğunu düşündüğüm şeyle kapattı. Kapanmaya başlayan bilincimle zar zor konuştum.

"Bırakın beni! Siz kimsiniz!? Artık ne istiyorsunuz benden!Bizden!? Bırak! "

Sondaki sözcüğü yarıda keserek söyleyebilmiştim. Yavaş yavaş kapanan bilincimle dilim uyuşuyor, göz kapaklarım kendini salıveriyordu aşşağı. Tek hissettiğim şey adamın beni kucağına alıp yürümeye başlamasıydı ve duyduğum iki kelimeydi.

"Bulduk efendim"

...

Gözlerimi yavaşça araladım. Neredeydim ben? Kısık gözlerle etrafımı inceledim. Bir yatağın içerisindeyim.

Bembeyaz bir yatak...

Kafam sağıma düştüğünde yanımdaki sıcak varlığı hissetmiştim. Kıyafetlerim neredeydi?


Yüz üstü yattığı yastığı, sol eliyle üstten, sağ eliyle de alttan kavramıştı. Kafası camdan vuran beyaz gün ışığına dönüktü, sırtı da bana. Gün ışığında yansıyan cam gibi prüzssüz, biçimli sırtını izledim. Süt beyazı yorgan, belinde bitiriyordu uzun ve yapılı gövdesini. Ortadan çok hafif bir çukur izliyordu omurga çizgisini aşşağı doğru.

Kendi vücudumu tekrar hissettim sıcak yorganın içinde. Uyuşmuştu vücudum, mutluluktanmıydı? Yoksa şehvetten miydi?

Bunun bir önemi yoktu, çünkü bütün duyguları bana tattıran, oydu. Ona doğru döndüm göğsüme kadar çekili yorganı hiçe sayarak. Sanki ondan doğmuşum gibi, hiç utanmadan uzanmıştım yanına kadar.

Ensesine yaklaştım ve kokusunu içime çekerek güzel bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.

"Kahve"

____________________________________

:]

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin