39.

3.7K 135 101
                                    


"Pardon da niye sana gidiyoruz? , koskoca Antalya 'da konuşacak alanmı kalmadı?"

"Ben seni özellikle davet ediyorum o yüzden bana gidiyoruz."

"Nasıl yani?, anlamadım."

Sol kolunun dirseğini arabanın camının yanına yasladı ve elini başına koyarak derin bir nefes verdi. Diğer eli ise direksiyonu kontrol ediyordu. 'Off' gibi bir ses çıkararak yola baktı.

"Çiçek... sadece gidip yemek yiyeceğiz ve konuşacağız, bunu hiç tanımadığım ve iş görüşmesi adına samimiyet kurmam gereken kişilerlede yapıyorum. Yani kafanda ekstra bir şey kurmana gerek yok."

Susunca çok geçmeden kafamı tekrar kendi camıma doğru çevirdim.

" Kurmamıştım zaten... "

Fısıldayarak söylediğim cümleyi tam duymadığı için kaşlarını anlamamış gibi çattı.

"Bişey mi dedin?... Duyamadımda?... "

"Tamam diyorum."

Son derece istemsiz olan kabul cümlemi duyduğunda, önündeki yola bakarak memnunca gülümsedi. Gözlerinden ışık saçılıyordu, İngiltere'nin kralı seçilmişti sanki.

Arabanın geçtiği yollar daralıyor, ağaç ve çimen kesimleri artıyordu. Umarım klasik zengin dağ evine gitmiyorduk. İki dakika konuşup evime geri dönecekken, bu konu lüzumsuzca uzamıştı. Kendisi önce beni zorla arabaya bindirmiş sonrada ' bütün iş görüşmelerini yaptığı, evinde yemek yemeğe' kendi kendine karar vermişti. Evet daha fazla direnebilirdim. Binmeyerek bağırış çağırış çıkarabilirdim. Ama bu öncelikle benim gibi birine yakışmazdı. Ayrıca küçük bir çocuğa benzemekte istemiyordum. Öyle tiplerden de hep nefret etmişimdir. Gayet iki medeni insan gibi onunla konuşacaktım, evet bu konuşmanın onun evinde olması detayı benide germişti. Hatta çok saçmaydı ama maalesef kendisi çok manipüleci bir adam olduğu için 'kendini çokta önemseme' der gibi 'herkes ile evimde yemek yiyebilirim' yalanını uydurmuştu. Kendisi iyi bir manipülasyoncu olabilirdi ama karşısında ki kadın gelmiş geçmiş tüm dişilerin en uyanığı, en gözü açığıydı.

Araba durduğunda geldiğimiz yeri incelemeye başladım.

"Hadi.. Geldik."

"Onu görebiliyorum"

Kendi kendime mırıldanarak söylediğim cümle ile kapımı açarak dışarı çıktım.

"Arabanı seviyormusun?"

Hiç ilgilenmediğim halde bu soruyu ansızın sormuştum. O da yeni indiği arabadan soruma karşın şaşırdı.

"Tabii... Severek aldım."

Kaşlarımı kaldırarak sevinmiş gibi yaptım.

"Anladım"

Ardından indiğim arabanın kapısını tüm gücümle kapatıp, şiddetli ses yayan kapıya doğru bakarak, şaşırmış gibi yaptım. O ise olduğu yerde hareket etmeden gülümseyerek gözlerini uzunca yumdu.

"Pardon, bilerek olmadı biliyorsun değil mi?"

Bir kaşımı kaldırarak ciddi ciddi sorduğum soruya mırıldanarak cevap verdi.

"Öğreteceğiz, onuda öğreteceğiz..."

"Efendim, bir şey mi dedin?... Duyamadımda?"

Dedim onu taklit ederek. Sadece gülümsedi ve eve doğru yürümeye başladı.

Evi iki katlı bembeyaz bir evdi. Giriş kısmına geldiğimizde kapının kilidini açarak beni içeriye davet etti. İstemeyerek attığım her adım her saniye daha da artıyordu sanki. Evi güzeldi, mutfağı genişti hatta neredeyse alt katın yarısından çoğu mutfaktı. Güzel yemek yapması normaldi, böyle bir mutfağa sahip olsaydım bende hiç mutfaktan çıkmazdım. Mutfak aynı zamanda arka bahçeye açılıyordu. Evin bahçesi gerçekten çok büyüktü ve hemen arkasında bir göl vardı. Bahçenin ucuna iskele şeklinde açılan kısım gölün neredeyse orta kısmına kadar geliyordu. Mutfağın camından uzunca izlediğim göle baktım. Çantam hâlâ kolumdaydı, konuşup gitme kafasındaydım.

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin