Kırk Üçüncü Bölüm

En başından başla
                                    

İtiraz etmeyip arabasına ilerledi. Giden arabanın arkasından bakarken iç geçirdim. "Çok seviyorum, çok..." dedim mutluluğum sesime yansırken. Tek bir kelimesiyle insanı aşk sarhoşu ediyordu. Dudaklarımdaki tebessümü silmeden yönümü apartmana çevirdim. 

İçimi kıpır kıpır eden hisler yavaşça ortadan kalkıp yerini belirsizlik dolu duygular aldı. Şimdi ertelediğin her şeyle yüzleşme vaktiydi.

Güçlü bir duruş sergilemek adına omuzlarımı dikleştirdim ve ciğerlerimi taze bir nefesle doldurdum. 

Bakalım beni neler bekliyordu.

Asansörün metal kapısını tek kolumla itekleyerek bavulumun çekeceğinden tutup dışarıya doğru çektim. Çantamın derinlerindeki anahtarımı güç bela bulduktan sonra kapıyı açarak içeriye geçtim. Evimin bana huzur veren hissiyatıyla çevrelenmiştim hemen.

Sırtımı duvara yaslayıp ayakkabılarımın bağcıklarını çözerken içeriden gelen tabak çatal sesleriyle evde olduklarını anlamış oldum. Geldiğimi belli etmek için seslendim. "Baba, ben geldim."

"Ablam gelmiş!" Sezen'in heyecanlı sesini duyar duymaz dudaklarım kıvrıldı. İkisini de çok özlemiştim. 

Mutfaktan ilk önce Sezen çıktı. Geniş gülümsemesiyle hızla yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı. "İyi ki geldin abla. Çok özlemiştik seni," ellerimi sırtına yerleştirip sarılışına karşılık verdim. 

Sıcak karşılaması beni inanılmaz mutlu etmişti. Çünkü onunla bir türlü abla kardeş ilişkimizde düzen tutturamıyorduk. Bazen bana tıpkı annem gibi yabancılaşıyordu. O anlarda aramızdaki tüm bağın koptuğunu hissediyordum. Bazen ise şimdi olduğu gibi sıcacık davranıyordu.

"Ben de seni çok özledim, bir tanem," deyip yanağından öptüm. 

"Asu'm," Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönen babamı gördüğüm an kalbim kocaman bir yıkımın altında kaldı. Yüzümdeki gülümseme yavaşça silindi. Buradan gitmeden üzerine siyah bir örtü çektiğim tüm dertler bir dağ gibi karşıma dikilmişti işte.

Çökmüş olan yüzü ve omuzlarıyla mutfaktan çıktı. "Gelmişsin," sesi varla yok arasıydı. Kısılmıştı. "Hoş geldin, sefalar getirdin kızım,"

Hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamayacak mıydık biz? Hep bir şeyler yarım mı kalacaktı?

Sezen'le sarılışımız sona erdiğinde iki adımda babamın yanına varıp sımsıkı sarıldım. "Hoş buldum baba," küçük bir çocuk gibi çıkmıştı sesim. Sırtımdaki elini aşağı yukarı hareket ettirip sıvazladı. "Hiç söylemedin geleceğini," dedi her an ağlayacak gibi çıkan sesiyle.

Benim babam bu kadar kırılmayı hak etmemişti. Konuşurken sesi titreyen bir adamdı o, nasıl böylesine güzel bir kalbi olan adama bunca haksızlığı edebilmişti anne demeye dilimin varmadığı kadın.

Dolan gözlerimle kollarımı gevşeterek bedenimi biraz geriye çektim. "Halamlar gelecekti. Kalabalık etmemek için dönüşü erkene aldık. Hem babaanneme de fazla yük olmak istemedim."

Ellerini başımın iki yanına yerleştirip alnımdan öptü. "İyi yapmışsınız babacım. Biz de çok özlemiştik seni. Burnumda tüttün kısacık zamanda,"

Buruk bir gülümsemeyle konuştum. "Ben de çok özledim sizi," gözlerimin altını kuruladı parmaklarıyla. Sulu göz olunca… Durmadan akıyordu.

Sezen, "Aç mısın abla? Yemek hazır, sana da tabak çıkarayım mı?" diye sorunca başımı olumlu anlamda salladım. 

"Olur, üzerimi değiştireyim geleceğim."

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin