5

2.6K 327 83
                                    


"Etrafına bakıp durarak neyi amaçlıyorsun? Daha şüpheli gözükmeyi mi?"

Jimin kendini azarlar gibi konuşan çocuğa dönüp ters bir şekilde  "Her gün, her an bir yerlerden çıkabilecek olan magazincilerle yaşamıyorum. Gergin olabileceğim fikri aklına geldi mi hiç?" diye söylenmiş ve bu kez sakin kalmaya çalışarak devam etmişti yoluna.

Kocaman bir anlayışsızlık ve kabalık timsaliyle birlikte bu işe giriştiğine inanamıyordu.
Kendi de bir şeyler kazanmıştı belki ama yine de daha çok iyilik yapmaya çalışırken düştüğü durum iyice sinirini bozmuştu.

Birkaç adım sonra küçük ama güzel görünen mekanın kapısına gelince duraklamış, getiren kişi olduğu için Jungkook'un önden girmesini veya herhangi bir 'gir, burası' jestini beklemiş olsa da gördüğü muamele Jungkook'un önden kendi başına girip kapıyı bile tutmaması olmuştu.

Tam içeri adımlayacakken resmen yüzüne çarpan kapıyla dişlerini birbirine bastırmış ve sinirle gülümsemişti. Gidip oturduğu masayı Jungkook'un kafasına geçirme isteğini bastırması için orada birkaç saniye geçirmesi gerektiğinden derin nefes alarak sakinleşmeyi bekledi biraz.

Madem o böyle davranıyor kendi de aynısını yapıp, değişene kadar kabalığa kabalık yapmaktan çekinmeyecekti.

Sonunda sinirlerinin biraz yatıştığını hissettiğinde son kez çevreye bakınıp içeri girdi yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle.
Ona istediğini vermeye niyeti olmadığından öfkesini içine gömüp hiç bozulmuyormuş gibi yapmaya katlanacaktı birkaç saat.

Kendini karşılayan görevliye güler yüzle selam verip masada telefonuyla ilgilenen adamın masasına ilerledi. Ceketini çıkarıp gayet rahat bir şekilde sandalyesinin arkasına asarken mırıldandı sahte bir neşeyle. "Kapı elinden kaydı sanırım, heyecanlısın biraz galiba."

Jungkook duyduğu sinir bozucu tınıyla gözlerini tepeden kendisine bakan ağzı kulaklarında yüze çıkarınca yüzünü buruşturmamak için zor tutmuştu kendini.

Karşısındaki çocuğu tek bir kelimeyle tanımlayacak olsa 'sahte' derdi.
Bu hayatta tahammül edemediği tek şey yani.

"Tabii ya, ne kadar heyecanlıyım bir bilsen!"

Alay dolu sesi Jimin'in yüzündeki sırıtışı bozmaya yetmemişti.
Hala asılı duran sırıtışıyla ceketini sandalyesinin arkasına astıktan sonra oturup menüye bakmaya başlamış ve birkaç dakikanın ardından yanlarına gelen garsona siparişini vermişti.

Sadece kahve istediğini söyleyen Jungkook'un bir uyuzluk yapmasa şaşıracağına dair içinden söylenirken sabırlı olmaya çalışarak saçlarını karıştırdı.
Madem yemeğe geldiler bir şeyler yemesi gerekiyordu sonuçta.

  "Hazır kimse yokken söyleyeyim, kendini bu işe fazla kaptırma." Genç olanın soğuk sesi Jimini güldürdüğünde neredeyse kahkaha atacaktı. Kendine anlamsız anlamsız bakan gözler gülünecek bir şeyin olmadığını söylese de ona göre vardı. Karşısındaki çocuğun kendini önemseme seviyesi fena halde komiğine gidiyordu.
   "Ne düşünüyorsun? Sana bir anda aşık olup anlaşma bitiminde de peşinde koşacağımı falan mı? Ya da dur, sana takıntılı olup seni de kendime zorla aşık etmeye mi çalışacağım? Benden küçük, yeni yetme egolu bir oyuncuyu yani?"

Jungkook duydukları karşısında apaçık şaşırmış olsa da bunu belli etmeden güldü alayla. İlk dediklerinden çok son söyledikleri canını fena halde sıkmıştı.
17 yaşından beri emek verdiği sektörde yeni ve öylesine biri olmadığını bilse ve bunları başkasından duysa gülüp geçebilecek olsa da konu karşısındaki sarışın olunca öfkenin anında damarlarında dolaşmaya başladığını hissediyordu.

don't delete the kissesWhere stories live. Discover now