11.BÖLÜM: ALEV ALAN AY

357 15 4
                                    


{Yere düşüren elma kırmızı , kanayan yara kırmızı...

Küçük kızın ağlamaktan korkutucu canavarın öfkeden gözleri kırmızı...

İkisini bağlayan gelincik kırmızı.

Kız elini uzattı , canavar tuttu.

Kız gülümsedi , kocaman canavar korktu.

Şimdi tek soru canavarın kim olduğuydu.}

Öfke bizi ele geçirdiğinde yapılacak iki şey vardır. Ya yıkıp dökersiniz ya da yıkılır enkazınızın altında kalan siz olursunuz. Asıl konu öfkeniz değildir aslında. Karşınızdaki kişidir. Ona ne kadar değer verdiğinizdir.

Ben yıkıldım hep. Bilmediğim enkazların altında kaldım. Suçum olmamasına rağmen yükler aldım. Taşımaktan hiç gocunmadım ama sadece bazen bir an mola vermek fena fikir değildi. Bir ağacın altında biraz düşlemek daha güzel gelecekleri...

'Ölümden hiç mi korkmuyorsun ufaklık?' söylerken bağırmamıştı sanki tıslamıştı. Yara almış ve karşılık vermek için hazırlanan yılan gibi korkutucuydu gözleri. Uzun biçimli elleri kulağımın üstündeki gelinciği aldı. Tam gözlerinin önünde tuttu. Bir çiçek onu neden bu kadar rahatsız etmişti , neden bu kadar sinirlendirmişti gerçekten anlayamıyordum. 'Huzurlu bir uyku...' Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. Çiçeği havaya kaldırdı sanki ben burada yoktum. Beni unutmuştu.

'UMARIM HUZURLUSUNDUR!' Aniden bağırmasıyla yerimde zıpladım. Çiçeği yere attı büyük ayakkabılarıyla onu ezdi. O kadar çok ezdi ki gelincik için dolan gözlerimi görmüyordu bile. 'BENİMKİLERİ ALDIN.' Bir daha ezdi. 'BENİM TÜM UYKULARIMI ÇALDIN.' Daha sert ezdi. 'BENDEN SENİ ÇALDIN!' sendeledi. Sanki elinde olmadan söylediği son cümle kendine gelmesini sağladı. Bir iki adım geriledi. Ama o kadar güçsüzdü ki ayakları ona itaat edemedi.

Ona bakıyordum ama kocaman bir adam yoktu sanki orda. Küçücük bir çocuk vardı. Oyuncağını kaybetmiş , ağlamaktan yorgun düşmüş bir çocuk. Oysa bir damla bile akmamıştı gözlerinden. Belki de bundandı deniz kokusu . O kadar dolmuştu ki içi artık özgür kalmak istiyordu.

Yere çöken koca cüssesi gözümde küçüldü bir an. Beni az önce korkutan o değildi sanki. O an anladım yıkmak istediğini. Çünkü yıkılmıştı.

Başını ellerinin arasına almış öylece oturuyordu. Ona yaklaştım. Ellerini tuttuğumda buz gibiydiler. Sanki ölen bir insana dokunuyordum. Sert ve soğuk...

'Geçti.' Yavaşça saçlarını okşamaya başladım. 'Geçti.' Dolan gözlerimden artık yaşlar akıyordu. Hafifçe ona sarıldım. Şimdi korunmasız bir bebek gibi boynumda dinleniyordu. 'Geçti.' Gözlerimden akan bir damla onun yaşıyla birleşti.

Sakince kafasını kaldırdı. Boyunun uzun olmasından dolayı ellerimi saçlarından çekmek zorunda kalmıştım. 'Seni korkuttum mu?'

'Evet.' Kafası sanki bu cevabı beklermiş gibi hafifçe sallandı. 'Seni böyle görmek beni korkuttu.' Duyduklarıyla kendini biraz geri çekti. İstemsiz bir şekilde refleks gibi yapmıştı bunu. 'Sana bakarken kendimi görmek beni korkuttu.' Başım yere eğikti buna rağmen bakışlarının bana dikkat kesildiğini anlamıştım. Sanki beklediği bu değildi. Daha önceki insanlar gibi kaçıp gitmeliydim ondan.

Ama ben bu filmi izlemiştim. İnsanların yargısız infazlarındaki mahkemelerine ben de çıkmıştım. Korktuğum şey o değildi , tehditleri değildi.

FerdaWhere stories live. Discover now