"Affedilmeyen"

24 1 14
                                    





Evan





"Defalarca denedim, yapamıyorum işte!" Evan burnundan soluyordu. Sözsüz büyü yapabilmeyi öğrenmeye çalışıyordu. Kız arkadaşı Evelyn, ona ne kadar destek çıkarsa çıksın Evan yalnızca yapamadığı eyleme odaklanıyordu. Evelyn, karşısında asasıyla dikiliyordu. Çocuk, asasını yeniden sallayınca bir başka hayal kırıklığı yaşamıştı.

"Olacak sevgilim, biraz daha deneyelim."

Yeni bir yakarış gelmeden önce kız hemen atılmıştı. Ama Evan pes etmişe benziyordu. Parmaklarının arasında tuttuğu asayı indirmiş, arkasındaki ağacın dibine çömelmişti.

"Daha fazla denemek istemiyorum."

Kız arkadaşı itiraz etmemişti. O da asasını indirip çocuğun yanına usulca sokulmuştu.

"Koskoca yedi yıl Ev... hala bunu yapamadığıma inanamıyorum." Sesindeki mutsuzluğu hissetmemek mümkün değildi. Büyükbabası Bay Brown asasız büyü yapabiliyordu. Bu fikir aklına gelince ne utanç ama diye geçirdi içinden. Hoş, ailesi de asasız büyü yapamıyordu. Yaz tatilinde babası bu konuyla ilgili birkaç denemede bulunmuştu. Yaşadıkları malikanenin camlarını patlatınca annesi Helen gülme krizine girmişti. Bay Brown, bir daha asla asasız büyü yapmamaya yemin etmişti o gün. "Asa ne güzel şey!" diye de övünüp durmuştu. Sanki az önce camları patlatan o değilmiş gibi...

"Sen çok güçlü bir büyücüsün Evan. Kendine fazla yükleniyorsun."

Kız haklıydı çünkü Evan, Gryffindor'un gördüğü en güçlü büyücülerden biriydi. Kardeşi Wes'in aksine, ismini herkes bilirdi. O, okulun havalı çocuğuydu. Evelyn ile tanışmadan önce tüm kızlar onun peşinde koşar, baloya kimi davet edeceğiyle ilgili iddiaya girerlerdi. Evan ise balolara, o zaman içten içe bir şeyler hissettiği Slytherin'in en havalı kızını, Beatrice'yi davet ederdi. Beatrice Hogwarts'tan ayrıldığında kısa bir süre depresyona girmişti ama toparlanması çok da uzun sürmemişti. Kısa bir zaman sonra da hayatına Evelyn girmişti. Kendisini çok şanslı hissediyordu onunla beraber olduğu için. O, çok zeki bir kızdı. Kitapları bir kere okuduğunda dahi tüm dersleri geçebilecek bilgiye sahip olurdu. Zaten tam bir kitap kurduydu.

"Öyle mi dersin?" Omuzları havalanmıştı Evan'ın. Koltuklarının kabardığı her halinden belliydi.

"Evet. Ve bunu öylesine söylemiyorum. Herkesin senden nasıl bahsettiğini bilmiyor musun?"

Elbette biliyordu. Özellikle genç büyücüler ve cadılar Evan'dan çekiniyordu. Bu çekince korkudan epey farklıydı. Kimse ondan korkmuyordu, yalnızca onunla konuşurken dahi kelimelerini özenle seçmeye dikkat ediyorlardı. Evan üzerindeki şeytan tüyünü daha buradaki ilk ayında hissetmişti. "Annene çok benziyorsun..." Hogwarts profesörlerinden duyduğu iltifatlardan biriydi bu. Onu gördükleri her an sanki Helen'i görüyorlardı. Evan'ın karakteri ise Brownların muhteşem karışımından oluşmuştu.

"Nasıl bahsediyorlar?" diye sordu sinsice Evan.

"Hayatım, Paxton bile senin gücünden korkuyor. Farkında mısın?"

Paxton Will kimseden korkmazdı, herkese her an sataşmak ve bulaşmak gibi bir özelliği vardı. Ama söz konusu Evan C. Brown olunca genellikle sessizliğini koruyordu. Evan bile bunun nedenini yıllar içinde anlayamamıştı. Bu, koca bir muammaydı.

"Sanırım farkındayım." Gerinerek konuşmuştu Evan. Az önceki mutsuz halinin aksine yüzünde tüm dişlerini gösterecek kadar büyük bir sırıtış vardı. Evelyn onun bu halini çok tatlı bulurdu. Burnuna dokunup yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Çocuğun üzerindeki kasvet dağılmıştı artık.






***






Evan sırtını ağaca yaslamıştı, Evelyn ise onun dizlerine yatmıştı. Çocuğun parmakları kızın saçlarını nazikçe okşarken uzaktan, tanıdık iki simayı fark etmişti. Alandra ve Mandy sağa sola bakınarak yürüyorlardı. Bir şey arıyor gibilerdi. Mandy'nin aksine Alandra oldukça telaşlı görünüyordu. Evan onlara seslenip seslenmemenin ne kadar doğru olabileceğini düşündü kısa bir an. Öylesine odaklanmışlardı ki Evan ve Evelyn'e yaklaştıklarını dahi fark etmemişlerdi.

"Ne arıyorsunuz böyle?" Kızlar mesafeyi kapatınca Evan da konuşmuştu. Evelyn erkek arkadaşının kiminle konuştuğunu ancak başını kaldırıp etrafa göz attığında anlayabilmişti.

"Wes'i..." Alandra soluk soluğa konuşmuştu. "Dünden beri onu hiçbir yerde bulamadık."

"Belki de uyuyordur? Ya da Hufflepuff ortak salonundadır." Evan sakince aklına gelen mantıklı açıklamaları sıralamıştı. Eğer yatakhanesinde ya da binasındaki salonda ise onu bulmaları elbette zordu.

"Onun bu saate kadar uyuduğuna daha önce şahit olmadım. Ayrıca sabah en sevdiği dersi kaçırdı. Merlin, bu mümkün değil!" Alandra haklıydı çünkü Wes asla Sihirli Yaratıklar dersini kaçırmazdı. Hatta bu derse mümkün olduğunca erken gelir, profesör ile sohbet etmeye çalışırdı.

Evan bir süre sessizce düşündü, Wes'in başına bir şey geldiğine inanmıyordu. Bazen kendisi de rahatsız edilmek istemez, bir anda ortadan kaybolurdu. İkizinin daha önce bunu yapmaması asla yapmayacağı anlamına gelmiyordu.

"Belki de kendine uygun bir sihirli yaratık bulup onunla mutluluğa yelken açmıştır."

Mandy'nin arkasından gelmişti bu tanıdık ses. Kız arkasına döndüğünde Evan da görebilmişti sesin sahibini. Bu elbette Jesse Roberts'dı.

"Çok komiksin Roberts." dedi Alandra sahte bir kahkahanın ardından.

"Aslında şaka yapmamıştım. Oldukça ciddiydim." Alaycı tavrı kaybolmuştu Jesse'nin.

Evelyn kalkıp üstünü düzeltirken Evan da ayaklanmıştı. Alandra Jesse'ye Roberts diye hitap etmişti ve bu, çocuğun dikkatinden kaçmamıştı. Tam gülümseyerek Jesse'ye selam verecekti ki arkadaşının yanında beliren Paxton Will ile gülümsemesi yarım kalmıştı.

"Jesse..." demişti sanki yıllardır dostlarmış gibi omzuna dokunarak. "...o işe yaramazı arkadaşlarına bırakıp kendi işimize dönelim."

İşe yaramaz derken Wes'ten bahsettiğini geç kavramıştı Evan. Her şey bir ilüzyondan ibaret olmalıydı. En yakın arkadaşı, Will'in yanındaydı.

Mandy, çiftin şaşkın bakışlarını fark etmiş olacak ki "A! Size yeni Jesse'yi tanıtmamıştım. Karşınızda Jesse Roberts. Kibirden önünü göremiyor!" demişti sinirle. Mandy'nin Paxton ile şimdiye kadar hiçbir sorunu olmamıştı. İkisi de aynı binadandı ve her ne kadar diğerleri buna karşı çıksa da zaman içinde arkadaş olmuşlardı. Paxton'un sevgisizliğini fark ediyor ve herkese sataşmasını buna bağlıyordu. Fakat son olanlardan sonra arasındaki tüm bağı kopartmıştı. Aslında Paxton umrunda bile değildi. Umrunda olan tek kişi karşısında ona nefretle bakan Robertsdı.

"En azından önümü görememe sebebim belli Parker. Sahi, senin önünü görememe sebebin ne?"

Mandy eski dostunun konuyu nereye getirmek istediğini anlayamamıştı. Boş gözlerle ona bakıyordu yalnızca.

"Yoksa Noel tatili mi?"

Kız bir anda kaskatı kesilmişti. Gözlerini yavaşça kapatıp açmış, derin bir nefesi içine çekmişti. Hoş, şu anda aldığı nefes ona yetmeyecekti.

Evan aralarındaki mesafeyi kapatıp Jesse'ye baktı. "Sana ne oldu böyle?" Ondan tiksinir gibi bakıyordu. Daha sonra bakışları Mandy'i bulunca kızın sendelediğini fark etti. Onun kolundan tutup ayakta durmasına yardımcı olmayı umdu. Kız, başını eğdiği yerden kaldırıp Jesse'ye baktı ve dişlerinin arasından konuştu.

"Seni hiçbir zaman affetmeyeceğim Jesse Roberts."

The Mirror of ErisedWhere stories live. Discover now