7- Özür Dilerim🤍

102 5 2
                                    

Uykumda duyduğum ve uyanmama sebep olan ani bir sesle sıçrayarak gözlerimi açmıştım. Etrafa baktığımda sabah olduğunu fark ettim. Dün gece Harry de koltukta uyuya kalmış olmalıydı ki bu onunla iki kişi için fazlasıyla küçük bir koltukta birbirimize fazlaca temas eden bir şekilde uyuyor olmamızı açıklardı.

Yavaşça kalkıp gürültünün kaynağına ulaşmak için mutfağa doğru ilerlerken evin dün gece bıraktığımızdan daha toplu bir halde olduğunu fark etmiştim. Mutfağa yaklaşırken kendi kendine söylenen tanıdık bir ses duymuştum.

"Ah, birazcık daha sakin davransaydım keşke. Çocuklar uyana-"

O cümlesini bitirmeden daha doğrusu bitiremeden ben boynuna atlamıştım bile.

"ANNE! Hoş geldiiiiin. Seni çok özlemiştik..."

"Oh, Harper, deli kızım benim. Demek seni uyandırdım..."

"Zaten neden daha erken uyandırmadın ki? Seni çok özledimm!"

"Hayatım o kadar tatlı uyuyordunuz ki kıyamadım. Tıpkı bir çift gibi..."

Dedi çift kelimesine vurgu yaparak. Anne'in milattan beri Harry'le evlenmem konusunda hayalleri olduğunu söylemiş miydim? Tamam Harry'den hoşlanıyordum ama bir büyüğümüzün bize sürekli böyle imalar yapması da pek hoş olmuyordu hani.

"Bakıyorum birileri daha uyanabilmiş... Çok mu rahat uyuyordun yoksa annecim?"

Ahh, Anne ve müthiş imaları. Harry yanımdan geçerken bana çapkın bir bakış atmış olsa da annesine sarılırken:

"Yine formundasın annecim." diye söylenmişti. Çapkın Styles...

Sarılmaları bittiğinde Anne hazırladığı kahvaltı sofrasına geçmemizi ve ona hayatımızla ilgikli her detayı anlatmamızı RİCA etmişti. Bir süre olup bitenlerden konuştuk. Ben defilelerimden Harry de yeni albümünden bahsetti.

Aklıma Anne'in uçağının rötar yapması gibi bir talihsizlik yaşadığı ve yine de bu yorgun haliyle her şeye el atmış olduğu geldi.

"Anne, keşke kendini hiç yormasaydın. Hep birlikte hallederdik. Hem uçağın rötar durumu seni yormuş olmalı. Keşke önce biraz dinlensey-"

Anne kaşlarını çatarak sözümü kesti;

"Hayatım, benim uçağım rötar yapmadı ki. Tam zamanında kalktı."

Ne? Ne demek rötar yapmadı? Yanımda oturan Harry'e döndüğümde kafasını eğebildiği kadar önüne eğmiş ve hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyordu. Bana yalan söylemişti. Peki neden?

"Oh, pardon, ben yanlış anlamış olmalıyım. Değil mi Harry?"

Kafasını 2 saniyeliğine kaldırdı ve ağzından onaylarcasına bir mırıltı çıktıktan sonra geri eğip yemeğiyle ilgilenmeye başladı. Anne'in yanında sessiz kalmam bunu konuşmayacağımız anlamına gelmiyordu tabii ki de...

Kahvaltıdan sonra uzun bir süre boyunca Anne'le sohbet etmiştik ve onun neşeli sohbetlerini ne kadar özlediğimi fark etmiştim. Fakat daha sonra o sonradan gelen bir yol yorgunluğu sebebiyle odasında biraz dinleneceğini söyleyerek Harry ve beni yalnız bırakmıştı. Styles'tan hesap sorma zamanı gelmip çatmıştı...

"Ben bize biraz kahve yapayım." diyerek aklı sıra benden kaçmaya başlamıştı. Yok bebeğim, her şeyi anlatacaksın.

"Benden kaçamazsın Hazza! Söyle bakalım neden uydurdun şu rötar olayını?"

"Ben yanlış anlamış olmalıyım Harp, üstüme gelme."

"Uzatma Styles beni inandıramayacaksın..."

Biraz oflayıp pufladıktan sonra bana kısa bir bakış attı ve bir tarafından kahve yapmaya başlarken diğer taraftan da söze başladı:

"Eeee, sana söyledim ya işte. Şarkılarım konusuda yardıma ihtiyacım vardı ve uzun sürenin ardından böyle bir şey istemenin garip olacağını düşündüm..."

"Hepsi bu yani... Beni şarkı sözlerini bitirebilmek için çağırdın?"

"E-evet."

Dürüst olmak gerekirse cevabının bu olmasını beklemiyordum ve bu yanıt beni birazcık üzmüştü. 15 yaşındaki Harper iş başında olmalıydı ki belki de beni özlemiş olabileceği düşüncesi zihnimde yankılanırken böyle bir cevap almak bir kez daha yanıldığımı kanıtlamıştı.

Ona bir cevap veremeden kahveleri yapışını sakince izliyordum şimdi. Bir süre sonra işi bittiğinde ellerimizde birer sıcak kahveyle fazlasıyla davetkar görünen içerideki sıcak ve yumuşak koltuğa oturduk. Harry beni üzen bir şeyler olduğunu fark etmişti.

"Harp, sorun ne?"

"Bir sorun yok Harry."

"Öyle mi? Peki o zaman gözlerin neden aynısını söylemiyor?"

Artık içimdekileri dökmenin zamanının geldiğini düşünmüştüm çünkü hangi insan her şeyi kendisine saklayarak yaşamaya devam edebilirdi ki?

"Çünkü bir aptal gibi beni özlediğin yanıtını alacağımı düşünmüştüm de ondan. Senin hiç bir suçun yok Harry, gerçekten. Bazen ben bile kendimi anlaya-"

"Seni özlediğim için yalan söyledim Harper. Seni özlediğimi sana söyleyemediğim için de tıpkı bir korkak gibi bir kez daha yalan söyledim."

Ona donup kalmış bir şekilde bakarken o elimizdeki kahveleri alarak karşımızdaki masaya koyduktan sonra başımı alıp göğsüne yasladı.

"Senelerdir hep bir korkak olduğum için özür dilerim Harper. Sana karşı hiçbir zaman senin bana olduğun kadar cesur olamadım. Şimdi ise cesaretimi topladım ve beni artık hiçbir şey korkutamaz. Ama her şey için çok geç kaldığımı biliyorum."

Kollarım onun beline sarılıydı ve onun kolları da beni onun göğsüne bastırıyordu. Başım göğsüne gömülüyken yüzümü göremeyeceğini bildiğim için gözümden birkaç damla yaş düşmesine izin vermiştim.

Harry'le hala aynı pozisyondaydık ki arkamızdan gelen bir ses duyduk;

"Harper?" diye bana seslenen bir sesti bu. Harry'le aynı anda başımızı arkaya çevirdiğimizde ikimiz de fazlasıyla şaşırmıştık. Çünkü bana seslenen kişi Zayn'di...

you're my daylight//HSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin