1- Sürpriz!

451 13 1
                                    

Niall'ın öküz gibi bağırışlarından bir tanesiyle daha irkildiğimde ona "Ne var yine Ni?" diye cevap verdim. Uzaktan bizi izleyen birisi olsa Niall'a çok acımasız davrandığımı düşünebilirdi ama bu şapşal şeyin bana çektirdikleri hakkında bir fikri  olmazdı tabii.

"Yine ne mi var? Harp, yaklaşık 1 saate akşam yemeğine Taylor gelecek ve biz hiç bi bok yapmadık."

"Çok komiksin bebeğim ama ben lazanya yaptım zaten. Salatayı da hemen hallederiz."

"Harper, artık bi lazanyamız yok mayonezli makarnam."

"Ne demek y-" tam cümlemi bitirecekken aklıma hücum eden düşünceyle sinir de beynime hücum etti. Korkarak yeni bir cümleye başladım.

"Niall, sakın bana öyle bi şey demeye tenezzül bile etme!?"

"Tamam demem, ama bu gerçeği değiştirmez ki :)"

"APTAL! Sen benim Taylor'ıma yaptığım lazanyayı nasıl yersin ha nasıl?! Hayır ben zaten ondan yeterince fazla yapmıştım, ya yuh, frenle biraz şu mideni!"

"Ya napiyim, çok güzeldi."

Taylor; En yakın arkadaşımdı, yani Niall'dan sonra. Gerçi Niall pek de arkadaşım sayılmazdı . Niall'la annelerimiz en yakın arkadaşlardı ve ben kendimi bildim bileli Niall hayatımdadır. Benden yalnızca 2 yaş büyüktü ve biz hep birbirimizin kardeşleri olarak büyütülmüştük. X factor heyecanını, One Direction'ın kurulup büyümesini ve en sonunda yıkılmasını tadarken ben hep yanındaydım onun, o da benim. Şimdi de birlikte yaşıyorduk işte. O ünlü bir şarkıcı, bense henüz kariyerinin başlarında olan bir modeldim.

Bir anda yemek yapmaya hemen başlamam gerektiğini fark ettim. Hızlıca kalkıp pratik ama çok sevilen birkaç yemeğimden yapmaya başladım. Ben tüm yemekleri yaparken Niall ise salata yapmıştı. Yalnızca SALATA. Ama napalım işte. Bu kereta da atsan atılmaz satsan satılmaz, bakıyoruz bi şekilde...

Ben tam yemeklerin son dokunuşlarını yapıyordum ki zil çaldı. Niall "ben bakarım" diyerek kapıya doğru koşmaya başladığında ben de her şeyi halletmiş ve kapıya doğru yürüyordum.

Niall kapıyı açtı ve karşımızda gördüğümüz şey karşısında ikimiz de donakaldık.

Taylor yalnız değildi. Siktir. Gözlerim beni yanıltmıyorsa yanındaki Harry'di. Basbaya bizim Harry Edward Styles'ı kast ediyorum.

Yaklaşık 30 saniye o şekilde donakalmış olmalıyım ki Taylor beni "Hey Harp, iyi misin sen?" diyerek sarsmaya başladı. Hayır Tay, hiç iyi değilim. Yaklaşık iki senedir görmediğim ve bana değişik şeyler hissettiren adam karşımda da şuan. Napıcağımı bilemiyorum ve muhtemelen yemek yaparken kendimden geçmiş halimle möl möl suratına bakıyorum. Hepsi bu.

Nihayet kendime gelebildiğimde:
"Aaa, Harry, ne kadar güzel bir sürpriz bu böyle." diyebildim ve hemen Taylor'a sarıldım. Harry ise bana garip bir bakış atmıştı ve "Hoş buldum Harp." demişti. BİR SANİYE! Ne?! Harp mı? Vay canına Mr. Styles, iki sene hiç iletişim kurmamamızın ardından gayet samimi bir başlangıç. Zaten ne bekliyordum ki. Harry işte, bizim Harry.

Benim her bokumu bildiği gibi Harry'e karşı olan duyhularımdan da haberdar olan Niall durumun bokluğunu fark etti tabi.

"E, Harper sen üstünü değiştirecektin güzelim üstün yemek kokmasın şimdi." diyerek beni kısmen kurtarmış oldu. En azından şimdi odama gidip biraz sakinleşebilecek ve düzgün bir şeyler giyerek geri dönebilecektim.

"A doğru, siz masaya geçin, ben hemen geliyorum. Niall size servis yapar, di mi Ni?"

"Ah elbette. Bu köle her daim emrinize amade."

you're my daylight//HSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin