Bölüm 16; İkilem

631 108 216
                                    

Bu bölüm biraz kısa oldu bu yüzden üzgünüm yazmaya fazla vaktim yoktu ve vakit bulunca yazmaya başladım. Diğer bölüm daha uzun yazmaya çalışacağım. Anlayışla karşılamanızı umuyorum.

+55 oy sınırı ve +100 yorum sınırı. İyi okumalar!
🗡

Dudaklarıma yapışan Jungkook ile neye uğradığımı şaşırırken kalbimin hızlı atışlarını kulaklarımda hissediyordum. Sesler kulağımda uğulduyor, beynim sadece Jungkook'un ince dudaklarının dudaklarımın üstünde olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye çalışıyordu.

Dudaklarını kıpırdatmaya başlayan beden alt dudaklarımı dudakları arasına alıp emdiği anda gözlerim irileşirken beynim olanları daha yeni sindirmiş ve kendine yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

Bedenimin her iki yanında duran ellerimi sonunda hareket ettirmeyi başardığım anda ellerimi vücutlarımızın arasına koyup onu omuzlarından tutarak geriye ittirdiğim anda ıslak bir sesle dudaklarımdan ayrılan dudaklarla ilk önce onun ince dudaklarına bakıp daha sonra da gözlerinin tam içine bakmıştım.

"Jimin-ah, ben özür dilerim. Seni o adamla görmeye daha fazla dayanamıyorum, biliyorum daha yeni arkadaş olmaya başladık ama ben uzun zamandır..." diyerek sustuğunda ne diyeceğini anlayarak tek elimi sertçe ona doğru kaldırarak susmasını sağladım.

Ben bunu kabul edemezdim. Onu seven birisi ölmüştü. Onun için birisi ölmüştü. Onun haberi olmasa bile benim haberim vardı. Bunu bile bile ona karşı bir şeyler hissedemez ve onunla o tür şeyleri yaşayamazdım. Berbat olan psikolojim onunla birlikte olursam daha kötü olurdu. Bünyem artık o kadar şeyi kaldıramazdı.

"Sus..." diyerek söze başladığım sırada Jungkook bana doğru bir adım atmıştı. Elimi sallayarak bir adım geri çıktım. Gelmemesi lazımdı, bana yaklaşmaması, benden uzak durması gerekiyordu. Onunla artık arama mesafe koyma zamanı gelmişti.

"Daha fazla bir şey söyleme, duymak istemiyorum. Bütün bu olanları unutmuş gibi yapacağım o yüzden sadece işinin başına dön. Benimle daha fazla iş dışında konuşmanı istemiyorum, en azından sen bu tür duygularından kurtulana kadar." diyerek sertçe kestirip attığımda Jungkook'a bakmadım bile. Çünkü biliyordum eğer ona bakarsam söylediklerim yüzünden kırıldığını bakışlarından anlayacaktım.

Bu yüzden ona bakmayacaktım. Bakamazdım ama yine de baktım kırılgan bakışları görmeyi denedim ama yüzündeki gülümsemeyi görünce anladım. O da çok kırılmıştı ve artık onları nasıl saklaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

"Neden gülüyorsun?" dediğimde başını yana eğerek gülümsemeye devam ederken cevap verdi tuhaf bir ses tonuyla.

"Reddedilmek hayatımın sonu değil sonuçta. Beni sevmediğini anladım bu sayede ama yine de arkadaşız değil mi?" diye sorduğunda asla yüzündeki gülümsemeyi silmemişti ama ses tonunu kontrol edemediği belliydi. Boğuk ses tonu duygularını açığa çıkartıp hüznünü belli ederken kendimi duygusuz ilan etmek istedim ama zaten duygularım olmayacaktı benim. Çünkü o duyguların oluşmasını engelleyecektim.

Kendi kahvesini alıp benim kahvemi masamda bırakarak kendi masasına geçtiğinde gülerek konuşmaya başladı.

"Ah, kendi odamın olmasını istedim bir an. Seninle farklı yerlerde olduğumuz zaman seni unutamadıysam seni gördüğüm her an dediğini yapmak zor olacak benim için. Bu yüzden bana biraz zaman tanı. Aniden bütün duygularımı söküp atamam ama en azından saklayabilirim. Bu konuda bana güvenebilirsin."

Kalbim acıyla kasıldığında yavaşça sandalyeme otururken başımı salladım o bana bakmaya devam ederken. Boğazımı temizleyerek omuzlarımı dik tuttum ve işime devam etmeye çalıştım ama bu çok zordu. Her an dudaklarımdaki ince dudaklarını düşünürken deli olacağımı hissediyordum.

Crime Scene - KookMin Where stories live. Discover now