III. Bölüm

70 6 6
                                    

Evden ayrılıp iyice uzaklaşmıştık. Uzaklaştıkça yüreğimin de benden uzaklaştığını hissedebiliyorum. Neden bu kadar zor sevdiğinden kopmak? Neden bir saniye daha fazla yanında kalabilmek için her şeyi yapmayı göze alır insan? Evet o ölmüştü belki de ama o hala benimleydi. Sevgisi hala ilk günkü gibiydi. Ona olan hayranlığım ilk günkü heyecanını koruyordu. Nasıl yaşanırdı ki sevgili sensiz? Nasıl devam edilirdi ki kalındığı yerden? Nasıl geçerdi ki günler sen yokken? Nasıl alışılırdı ki sensizliğe? Gözden kayboluyordu her şey bir bir. Karım, evim, yaşadığım sokak, anılarım.... Gittikçe  uzaklaştığımızı hissedebiliyordum. Hissettikçe nefes alamıyordum sanki.. Uzun süren bir yürüyüşten sonra beni kendime getiren şey Aras'ın bana seslenişi olmuştu. "Baba, geldik. Bak bu benim arkadaşım. Sana yurtdışına çıkana kadar ne gerekliyse her türlü yardım edecek. Adı Timur. Aklın burada kalmasın ne gerekiyorsa ben yapacağım. Sana yapman gereken her şeyi anlattım zaten. Sürekli iletişim halinde olacağız zaten. Tamam mı baba? Baba beni dinliyor mu... " Cümlesini tamamlayamadan yığılmıştım olduğum yerde. Gözümü açtığımda Aras, Timur ve doktor tipinde bir kişi başımda bekliyordu. Sonradan öğrendiğime göre o da Aras'ın bir arkadaşıymış. Yorgunluktanmış bayılmamın nedeni. Yorgunluğun da bir nedeni yok muydu peki? Benimkisi vücut yorgunluğu değildi ruhumun, kalbimin yorgunluğuydu. Toparlandıktan sonra oğlum beni Timur'un yanında bırakıp ayrılmıştı oradan. Güneş yavaş yavaş batmaya başlıyordu. Kararıyordu hava. Hava karardıkça benim duygularım düşüncelerim her şeyim kararıyordu. Eşini kaybeden bir adamın acısı bir yana, onu öldürmüş olabilmenin verdiği acı bir yana... Hangisine üzülseydim? Öldüğüne mi benim öldürmüş olabilme ihtimalime mi? Yaşadığımız şehrin birkaç ülkeye sınırı vardı. O yüzden sınır dışına çıkmak çok da zor olmayacaktı. Timur'un kamyon tipli bir arabası vardı. Arkası kapalıydı onun da. Onunla oraya kadar gidecektim. Sınırı geçmek için de o bana yardımcı olacaktı. Uzunca bir etrafıma göz gezdirip derin bir iç çekmiştim. Artık gitme vakti gelmişti. Son kez etrafıma bakıp almıştım yerimi. Yolculuk başladı. Arkada tek başıma otururken yine düşüncelere dalmışım. Acaba Kamelya'mı bulmuşlar mıydı? Bulmuşlarsa çoktan beni aramaya başlamıştırlar bile. Hala da onu ben mi öldürdüm bunu bilmiyordum. Ve işin ilginç tarafı her ne olduysa hiçbir şey hatırlamıyorum. Ben, benim gitmem lazım. Ben ne yapıyorum? Kaçıyorum resmen olacaklardan. Oysaki Kamelya beni hep cesaretim için sevmişti. Ben ne yapıyorum ya? Korkaklık yapıp kaçamazdım. Her şeyle yüzleşmem gerekirdi. Sonucu her ne olursa olsun. Birden olduğum yerden doğrulup kamyonun duvarına vurmaya başladım duyulacak şekilde. Nihayet ki sesi duyurmuştum Timur'a. "Ne oldu, neden durdurdun beni?" diye soruları peş peşe dizdi. "Ben gitmek istiyorum" Oldukça şaşırmış bir ifadeyle"Sen aklını mı kaybettin? Gittiğin gibi seni tutuklayacaklarını biliyorsun değil mi? Saçmalama ve dön hemen yerine."Hayır ben kararımı vermiştim kesinlikle ki dönmem lazımdı. Hemen valizimi de alıp inmiştim o kamyondan. Arkamdan seslenişlerini duyabiliyordum ama dönemezdim. Başta hızlı adımlarla sonra gittikçe yavaşlayan adımlarla yoluma devam ediyordum. Sonucunun ne olacağını bilmeden. Belki hapis belki başka bir şey... Umrumda değildi. Umrumda olan tek şey vardı: O da biricik karim Kamelya'mmm....

Bir Şizofrenin HayatıWhere stories live. Discover now