Tek bir fotoğraf karesindeki sahip olmadığı rüyalarının kalbinin ritmini nasıl bu kadar bozabildiğini anlayamıyordu. Bir süredir kabuslar uğramamıştı uykularına. Boynundan akan ter damlalarıyla nemlenen yastığınıkenara koyarken şifonyerin üzerinde duran su dolu bardağı kafasına dikti. Terlemekten de uyumaktan da nefret ediyordu. Öte yandan uykusuz geceleri de huzur vermekten oldukça uzaktı.
Dün Jungkook'un yanından ayrıldığında hızla eve gelmiş ve bilincini yitirmeye delicesine bir ihtiyaç duysa da yorganı kafasına çekmekle yetinmek zorunda kalmıştı. Gece yine zehir gibiydi. Chaeyoung ise güneşin doğduğu ilk dakikalarda neredeyse gülümseyecekti çünkü vücudunun, yokluğunda alarmlar verdiği uykusu nihayet onu bulmuştu.
Sahi şu jungkook... diye düşündü birdenbire. Yıllardır tek bir gününü ayırıp ziyaret etmediği bu unutulmuş şehre ne diye ayak basmıştı?
Devasa kavak ormanlarının bıraktığı beş-on açıklığa dizilmiş, çoğu yalnızca yatırım amaçlı bulunan müstakil daireler ve Chaeyoung'un da bir parçası olduğu, birbirlerinden bihaber, ufak çaplı yerel halk. İşte bu kadarıyla tanımlanabilirdi bu şehir. Sessizdi, yabancı ve uzaktı. Unutulmuştu.
Babası bile çalışmak için gittiği büyükşehirden, iki yıldır dönmemişti. Telefon görüşmeleri artık bir görev gibiydi ve sırf üzeri çizilsin diye yapılıyordu.Sekiz on yaşlarındayken, henüz; kalın, siyah perdelerin taşınmadığı bu odada oynanan çocuk oyunlarını anımsadı. Hafızası iyi çalışmıyordu ancak sıkı sıkıya tutunan tek tük kareler barınıyordu zihninde. Eşyalarına olan bağlılığını unutmak elde değildi örneğin, sözünü ettiği oyuncak tavşanını kolundan annesi bile çekip alamazdı. Güneşin tepede olduğu bir öğlen saatinde iki çocuk bahçede yetişen çeşitli çiçekleri inceleyerek vakit geçirirken Chaeyoung çalıların arasındaki mavi taç yapraklara sahip olan bitkiyi göstermek adına oyuncağını bırakması gerektiğini söyleyince nasıl da ağlamaya başladığına hala hayret edilirdi çünkü yalnızca tek bir cümle dökülmüştü Chaeyoung'un minik dudaklarından. Israr da zorlama da yoktu.
Küçükken koşuşturdukları, anılarını taşıyan bu bahçede onun sıska bedeninin ve cırtlak sesinin yerine, kendi boyunu aşan cüssesini görmek garipti belki de.
Chaeyoung tepki göstermesini gerektiren durumlar karşısında fazlasıyla memnuniyetsizdi. Hatta odasından çıkmak zorunda bırakılacağına da adı gibi emindi ve bu asla gevşeyemeyen sinirlerini daha da geriyordu. Hem yıllar geçmiş, o iki yapışık çocuk bambaşka hayatlarda yaş almıştı. En azından şehre taşınan Jungkook için öyle olmalıydı ve gelip rahatını bozmaması gerekirdi. Ne rahat ama!
Tüm yaz burada olacaktı demek. Harika.
Chaeyoung, onun burnu havada bir şehirli züppeye dönüşmüş olmasını diledi. Aksi halde bu yaz muhtemelen daha da boktan geçerdi.
YOU ARE READING
knowing hurts as much as remembering
Fanfictionsence biz yokken kaç yıldız ölmüştür rosie? 2022 mayıs 9 | © rosomio pcy & jjk