¹

152 19 21
                                    






Yıldızlar bir gün el ele tutuşup küsseler gökyüzüne, parlamaktan vazgeçseler bir an için; yine o çatı katında, geri dönmelerini bekler miydin benimle?


Sırtına geçirdiği gri hırkanın kapşonu beline kadar uzanan bakımsız saçlarını örttüğünde, evden dışarı adımını atmadığı birkaç günden sonra annesinin temiz olduğunu savunduğu havayla doldu ciğerleri

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Sırtına geçirdiği gri hırkanın kapşonu beline kadar uzanan bakımsız saçlarını örttüğünde, evden dışarı adımını atmadığı birkaç günden sonra annesinin temiz olduğunu savunduğu havayla doldu ciğerleri. Zoraki ziyaretinin bahanesi olan siyah çöp torbasını eline alarak verandanın merdivenlerinden aşağı indi. Koca ormanlık arazinin önünde sıra sıra dizilmiş müstakil evler, hor görülen küçük şehirlerden birinde sessizliğe gömülmeyi yaşanılır kılıyor olmalıydı. Bir zamanlar şehir gerçekten büyülüydü, şimdiyse aynı dünyanın farklı bölgelerinden başkasını ifade etmiyordu.

Kaldırımın kenarında duran teneke çöp kutusunun kapağını açmak, çelimsiz kollarını zorlasa da nihayet başardığında yarısının bile dolmasına izin verilmemiş poşeti içine attı. Annesi onu evden, hatta yalnızca kendi odasından çıkarabilmek için, çoğunu tükettiğinden, farklı bir bahane bulamamıştı ve bitmek bilmeyen ısrarlarına karşı koymak yorucuydu. Esasen tek bir sözü karşılayacak hali de yoktu.

Rosé, çimlerin üzerinde yürüyen ayak sesleri kulağına çalındığı sırada arkasını dönmek üzereydi. Her zaman olduğu gibi etraftaki tek gürültü cırcır böceklerinin kanatlarıyken ezilen ince yaprakların ufak çaplı bağırışı da duyulmaya başlamıştı. İstifini bozmadan akşam esintisinde üşüyen ellerini ceplerine sıkıştırdı ve geldiği üç beş metrelik yolu tekrar yürümeye koyuldu.

"Rosie."

Yıllar ona en büyük darbeyi vursa, işittiği sesin tınısında beliren bariz olgunluk tokat gibi çarpsa bile ismini telaffuz eden dilin sahibini tanımaması mümkün değildi. Dönmüş mü yani? Aman ne güzel!

Rosé memnuniyetsizliğini gizleme ihtiyacı duymadan kendisine seslenen çocuğa döndüğünde bedeninin neredeyse kaskatı kesildiğini hissetmişti. Gözden uzak öylece akıp giden zamanda elbette ki hala aynı küçük yaramaz tavşan olarak kalamazdı fakat yine de şaşırmadan edemedi. Artık gözlerine bakması için başını kaldırması gerekiyor olamazdı değil mi?

"Evet?" Pekala, zamanın ona kazandırdıkları ve kaybettirdiklerine karşın bende değişen neydi diye düşündü. Zira son yıllarda ses tonunun değişim gösterdiği çok nadir anısı olduğuna emindi. Annesi de söylerdi, sesindeki ruhu özledim Roséanne.

Halbuki o sıska, küçük çocuk şimdi karşısında dikilen koca adamın yalnızca gözlerine sahip gibiydi. Üzerindeki siyah tişört geliştirdiği kol kaslarını sunarken vücudunun standartları epey karşılayan şekli, iki yana özensizce ayrılarak birkaç asi tutamının alnına döküldüğü saçları ve keskin yüz hatları. Bir de kıvırdığı dudakları işte, bir de o değişmemişti. Hala haylaz ve fazlasıyla etkileyici.

"Her gün elinde oyuncak tavşanıyla kapına dayanan dünya tatlısı çocuğu unutmuş olamazsın değil mi?" Hala kendini iyi tanıyor ve alçakgönüllülükle uzaktan yakından alakası yok. Söylesene, ne diye bu lanet olası şehirdesin?

Yorgun gözlerini karşısında parıldayan neredeyse siyaha dönecek irislere çıkarmak için başını hafifçe kaldırdığında suratındaki ifadesizlikten hiç bu kadar rahatsızlık duymadığını hissetmişti çünkü oyuncak tavşanını bir an olsun kolundan düşürmeyen o çocuğun heyecanının sekteye uğradığını görmemek imkansızdı.

"Jungkook." diye mırıldandı, bir an önce şuradan defolup yatağında dönelemek istiyordu. Annesi ya da sokaktan geçen herhangi biri fark etmeksizin, kimsenin şaşkınlık içinde oluşuna inanmasına izin vermeyen ses tonu ve eşlik eden buz gibi ifadesi koltuğunda biraz daha yayıldı sanki.

Buna rağmen Jungkook'un dudakları iki yana doğru gerilerek beyaz dişlerini sergileyen bir tebessüme sarıldı. Ceplerinde pinekleyen o iki elinin neden hala boynuna dolanmadığına anlam veremese de hayalini kurduğu sahnenin içinde nefes alabiliyor olmak görmezden gelmesini sağlamıştı. Her şeyin yalnızca geçmişe sıkıştırılması ihtimalini düşünmek istemiyordu ki öyle bile olsa kurtarmanın bir yolunu bulurdu. Sabah, akşam demeden hayatını adadığı işinden şu birkaç aylık molayı kapabilmek için çok fazla çaba sarf etmişti.

"Yaz tatili için buradayım." Tıpkı eskisi gibi.

Chaeyong daha fazla bu muhabbete katlanabileceğini düşünmüyordu. Hem zaten annesi haberi aldığında asıl curcuna kopacaktı, şimdi gidip biraz daha tavanını izlemeliydi.

"Ne güzel." diye mırıldandı. "Sana iyi geceler."

"İçeri gelmek ister misin, annem de burada?"

"Şimdilik gitsem iyi olur, çok yorgunum. Yarın görüşürüz."

"Görüşürüz Rosie."

Mayıs 92

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Mayıs 9
2

3


knowing hurts as much as rememberingWhere stories live. Discover now