26.Bölüm: KARDEŞ

3.8K 162 8
                                    

Gözlerimi açtığımda büyük , çift kişilik bir yataktaydım. Dün gece öyle çok yorulmuştum ki direk kendimi Baran'ın gösterdiği bu odaya attım. Yatak oldukça rahattı.

Zar zor ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Gözlerimi ovuşturarak aşağı indim. Ekin kahvaltı hazırlarken Baran ve Süleyman televizyon izliyordu.

Pijama altıma basmamak için dizlerimden tutarak salona girdim.

"Kış uykusuna mı yattın kızım ya?"

Gözlerimi kısarak Baran'a baktım.

"Saat kaç ki?"

"Bire geliyor."

"O kadar oldu mu ya?"

Başını sallayınca Ekin'in yanına gittim. Güzel bir sofra hazırlamıştı. Açıkcası ondan beklemediğim bir durumdu.

"Sofra hazır beyler."

Onlar Ekin'in sesini duyup gelirken bende sofraya yerleştim. Oldukça acıkmış olmalılar ki direk yemeye başladılar.

"Bu gecede oradamıyız?" diye sormamla çatal sesleri sona erdi.

"Hoşuna gitti galiba."

Başımı Süleyman'a çevirdim.

"Hı, ne demezsin."

Baran karıştırdığı çayından bir yudum alarak bana baktı.

"Yarın gideceğiz. Sürekli orda olursak dikkat çekeriz."

Olumlu anlamda başımı salladım. Bu benim yararımaydı.

Kahvaltıyı bitirdikten sonra Ekin'in sofrayı toplamasına yardım ettim. Olabildiğince muhattap olmamaya çalışıyordum. Çünkü sinir bozucuydu ve beni küçük görüyordu.

Oysa bunlarda insan değiller miydi? Yaşadıklarımı, hislerimi, duygularımı biraz olsun anlayamazlar mıydı? Bir insan bu kadar duygusuz olamazdı. Hani bazen birilerinin "İyi misin?" diye sormasını bekleriz ya. Kötü olsakta "İyiyim" diyeceğimizi bildiğimiz halde. İşte onun alasını yaşıyordum.

Annemin kokusuna ihtiyacım vardı.
Babamın bana verdiği güvene.
Asya'nın kardeşliğine.
Rüzgar'ın verdiği huzura.

İlgiye ihtiyacım vardı. Burada kendimi çöp gibi hissediyordum. Benim hislerimi zerre umursamadan kendi işlerine kullanıyorlardı. Annesine gidip oğlun burada demek vardı ama bu işten zararlı çıkan ben değil, büyük ihtimal Rüzgar veya Asya olurdu. Kendi aptallığımdan kimseye zarar veremezdim.

Sahi? Annem ve babam benim yüzümden canından olmuştu değil mi? Aslına bakarsak benim tek suçum yıllar önce söylenmiş bir hayırdı.

Gözlerim yanmaya başladığında mutfaktan uzaklaşıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp göz yaşlarımı geri akıttım.

Çıktığımda Baran'ı kapının karşısında görmek şaşırmama sebep olmuştu. Parmağınla bana sus işareti yapınca şaşkınlığımı yüzümden saklayamayarak dudaklarımı araladım. Kolumdan tutup banyoya geri soktu.

"Seninle birşey konuşmam gerek."

Gözlerimi kıstım.

"Ne gibi?"

"Benimle gel, yürüyelim biraz. Korkma, burada güvenebileceğin tek kişi benim."

Şaşkınlığımı bir kenara atarak olumlu anlamda başımı salladım ve çıktık.

"Gençler. Karen çok sıkılmış. Biraz dolaştırayımda sussun."

Onların bilmesini istemediği birşey olduğu kesindi. Çıkabilmek için kendini değil beni öne sürmüştü. Merakım artarken çaktırmamaya çalışarak onlara baktım.

"Montunu giy" dedi Süleyman. "Hasta felan olursan Akın'ın dilinden duramayız."

Bir kafada ona sallayarak montumu aldım ve çıktım.

Baran ellerini hohlayarak cebine soktu ve ardından kapişonlumu başıma geçirdi.

"Bahar soğuğuda ayrı bir dert."

Gülümseyerek Baran'a baktım.

"Benimle ne konuşacaksın?"

Cevap vermeden bir kütüğün üzerine oturdu ve bir süre etrafta kimse varmı diye kontrol etti. Merakım git gide artarken bende bir kütüğün üzerine yerleştim.

"Akın" diye başladı söze. Başımız sağolsun felan demesini bekliyordum. Sanırım isminin yanına takışacak tek cümle buydu.

"Güvenilir bir kıza benziyorsun."

Tebessüm ederek ona baktım.

"Burada güvenebileceğin tek kişi benim."

Oda gülümsedi ve ardından dirseklerini dizlerine koydu.

"Akın'ın babası ve benim babam çok uzun zaman önce bir ortaklık yapmışlar. Bu ortaklıkta zararlı çıkan babam olmuş. Onlara milyarları katlayan bir borcumuz var. Babası ölünce Akın bu paranın peşine düştü. Benimse bu parayı ödeyecek gücüm yok. Babam oldukça yaşlı. Önce ya para ya ölümdü. Sonra sen çıktın ve paradan vazgeçti. Ya bana yardım edersin ya ölüm oldu. Sana zarar veremeyeceğini bildiğim için bende yardımı seçtim. Aslına bakarsan bende senin gibi burada mahkumum".

Şaşkınlıktan irileşen gözlerimi kırparak ona baktım.

"Demek sadece bana özel değil. Şerefsiz her yerde şerefsiz."

"Süleyman benim aksime onun arkadaşı olduğu için burada. Yani kendi isteğiyle. Oldukça şiddet içerikli birisidir ama arada Akın olunca sana birşey yapmak yemiyor. Ekin hakkında bir fikrim yok ama biraz daha iyi gibi."

Yerdeki odun parçalarını ayağımla iterken derin bir nefes aldım.

"Akın benden ne istiyor? Sevdiğini söylüyor ama vuruyor. Zarar verdirtmiyor ama en çok zararı o veriyor."

"Onun olmanı. Süleyman'ın bahsettiği kadarıyla senin için tuttuğu bir ev var. Orada seninle yaşamak en büyük hayaliymiş. Ama sevgiden öte bir öfke var. Akın'ın psikolejisinin iyi olmadığına eminim. Belki yaşadıkların belki karakterinden."

"Ne yaşamış olursam olayım, böyle iğrenç işler yapmazdım. Hadi bana lafta aşık, senden ne istiyor? Parası istemediği kadar var zaten."

"Akın yalnız. Çevresindekilerin illaki bir çıkar için yanında olduğunuda biliyor."

Başımı kollarımın arasına aldım. Bu sapkınla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.

"Peki bu olanlarla nasıl başa çıkacağız? Bizi kullanmasına izin mi vereceğiz?"

"Hele şu anne olayını halledelimde bakarız bir çaresine. Ağzından birşey kaçırırsan sonum ölüm olur. Bana uyuz olduğunu biliyorum ama sana güveniyorum, lütfen yapma."

"Lütfen mi? Onların aksine oldukça kibarmışsında. Yanımda olduğunu hissettirdiğin için teşekkür ederim. Aslında şuanda ihtiyacım olan tek şey buydu. Birilerine güvenmek."

Gülümseyerek kolunu boynuma attı.

"Korkma. Bundan sonra benim kardeşim gibisin. Sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Bana güvenebilirsin. Tamam mı abisi?"

AŞ[K]AN GÖLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin