Sevdiğim çocuğun benim hakkımdaki gerçek düşünceleri zihnimi kurcalarken bana ihanet edip yanağımdan süzülen bir damla yaşla konuşmaya başladım. "Görmedim Baekhyun. Çünkü sarılacak bir annem, adam akıllı konuşacak bir babam, dertleşecek bir kardeşim yok. Askeriyedeki silah arkadaşlarım dışında yakın arkadaşım bile yok." dedim. "Haklısın, büyük ihtimalle hiç sevgi görmemişimdir çünkü kimsem yok. İlk defa senden gördüğümü düşünüyordum." Hem kendime ve aileme böyle bir şey dedirttiğim için hem de Baekhyun bana böyle davrandığı için sinirlenmiştim. Gözyaşlarımın aksine sertçe "Bir daha bana bu tarz bir şey söylersen yüzüne bakmam." dedim. "Sen kimsin? Kimsin de gördüğüm veya görmediğim sevgiyi yargılıyorsun? Kimsin de ailemin veya diğerlerinin bana verdiği sevgi hakkında yorum yapıyorsun?!"

Ona böyle öfkeyle bağırdıktan sonra odamdan çıkmasını söylemiştim. Baekhyun'a göre de aramıza soğukluk girmesinin sebebi buydu: Ona kimsin deyip odamdan kovmam.

Saçmalıktı, hassas olduğum bir konuda canımı yakan oydu. Vereceğim en iyi tepki tabii ki bu olacaktı.

Tüm bu olan tartışmalardan sonra Baekhyun yanıma gelmeyi kesmişti, aynı şekilde ben de onunla görüşmek için herhangi bir şey yapmıyordum. Eğitimlerde normal bir komutan-asker ilişkimiz vardı, onun dışında bir yerde denk gelirsek kısaca konuşuyor ve işlerimize dönüyorduk. İkimizde de adım atmaya yönelik bir çaba yoktu ve bu daha üzücüydü.

Üç hafta boyunca Baekhyun'la meşgul olan aklım diğer olaylar tarafından da çevrelenmişti. Baek konusundan ayrı olarak grubumla ilgili iyi gelişmeler vardı. Askerlerimin yaralarının hemen hemen hepsi geçmişti. Jongin bacağını rahatça kaldırabiliyordu ve Jinyoung'un neredeyse hiçbir şeyi kalmamıştı. Hepsinin yüzündeki veya vücudundaki yaralar yavaş yavaş normale dönüyordu. Jongin'in el alçısı da birkaç gün içinde çıkacaktı. Benim ellerim ise daha iyiydi. İlk günlere nazaran daha az sarılıyordu. Parmaklarımın çoğunu kıpırdatabildiğim için artık ayrı sarıyorlardı; baş ve serçe parmaklarım tamamıyla sarılırken diğer parmaklarım sadece yarıya kadar sarılıyor, yani parmak uçlarım açık kalıyordu. Bu yüzden ellerimi daha iyi kullanabiliyordum.

Üçüncü önemli olay olarak da operasyon günü Minseokların isteyerek gitmediğini öğrenmiştim. Bizi öyle bırakmayacaklarını zaten biliyordum ama yine de -ne olursa olsun- gitmemeleri gerekiyordu diye düşünüyordum. Kuzeyliler; ben tam geri çekilme mevzusunda konuşurken gelmişti, hemen sonrasında da kulaklıklarımızı almışlardı zaten. Minseoklar da kulaklığımda sorun çıktığını düşünmüş ama sonra grubumdan kimseye ulaşamayınca bizi aramaya çıkmışlar. Merkeze bağlandıklarında ise Kuzeylilerin sayısının çok olduğunu, bu yüzden kalan tüm askerlerin geri dönmesi emredilmiş. Kısacası ya çoktan öldüğümüzü ya da kaybolduğumuzu düşünüp diğerlerine bir şey olur diye korkmuşlar ve bu yüzden kalan askerleri çağırıp operasyonu yarım bırakmışlar... Bu saçma emri veren komutanın ismi ise bana söylenmedi. Çünkü olay çıkaracağımı herkes iyi biliyordu.

Her şeyin birbirine girdiği bu günlerde benim acayip derecede kafamı toplamam gerekiyordu. Çünkü ben, operasyonda 18 yaşındaki gencecik çocuklarımın teker teker önümde öldüresiye dövüldüğünü görmeyi bile tam atlatamamışken işe yaramaz ellerime üzülüyordum ve bu da yetmiyormuş gibi Baekhyun beni mahvediyordu. Tüm bu olanlar beni o kadar yıpratmıştı ki hayatımda içtiğim sigara sayısı, son üç haftada içtiğim sigara sayısından epey azdı.
  
Yine bahçenin bir kenarında durmuş, sırtımı ağaca yaslayıp Kyungsoo'ya yaktırdığım sigarayı dudaklarım arasına yerleştirmiştim. Sigarayı genelde akşam arka bahçede veya odamda içerdim, çoğu asker sigara kullandığımı bilmiyordu ve ben de bilmezlerin istemiyordum. Ama şu sıralar hiçbir şey o kadar umurumda değildi ki bahçenin ortasında içiyor ve askerlerin garipseyen bakışlarını görmezden geliyordum.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now